6Ve husnâyı tasdîk eylerse (.......) ve hüsnâyı tasdîk eylemiş ise -hakikatte bir güzellik ve güzellerin en güzeli bulunduğuna inanmış, iyiyi kötüyü, fazîleti rezîleti fark etmiş, iyilik güzellik yaptıkça güzelliklerin en güzele doğru gittikçe artacağına, iyilik yapanlara ilerisi daha iyi olacağına inanmış inanarak muhsinler hakkında nîkbin olarak çalışmış (.......) gibi âyetlerle va'd-ü beyan olunduğu üzere ihsan eden, Allah’ı görüyor gibi sıdk-u ıhlâs ile güzellik yapanlara yaptıkları hasenatın ileride artırılarak daha güzeliyle karşılığı, daha ziyadesiyle ecr-ü mükâfatı verileceği sonunda en güzel akıbete hüsnü hatime ile sonraki hayatta Cennet ve cemâle irdirileceğini, velhasıl muhsinler müttekîler hakkında Dünyanın sonu, Âhıret daha güzel olacağını tasdîk eylemiş, bu va'din, bu en güzel hasletin, bu en güzel kelimenin, bu daha güzel mükâfatın, bu en güzel akıbetin doğruluğuna inanmış, bunu kendisine akîde ve siyret edinmiş ise. HÜSNÂ ma'lûm ki, yukarılarda geçtiği üzere ahsen ismi tafdîlinin müennesi, daha güzel veya en güzel ma'nasına sıfat olduğu halde mevsufunun hazfiyle isim olarak kullanılmıştır. Burada «hasleti hüsnâ», en güzel haslet: Îman ile ihsan hasleti, veya «kelimei hüsnâ» en güzel kelime: Kelimei tevhid, yâhud bir hakka delâlet eyliyen kelime, ahseni kavil ki, kelimei tevhid, Kur’ân: hüsnâ âyetleri evleviyetle dahil olur. Veya «milleti hüsnâ», en güzel dîn-ü millet, milleti islâm, veya «mesûbei hüsnâ» daha güzel karşılık, yâhud en güzel sevab ve mükâfat, Cennet diye bir kaç vechile tefsir edilmiştir. Hepsinin meali bir demek ise de siyaka nazaran en zâhir ve en müfid olan ma'na ihsan eden, Allah için güzellik yapan muhsinlere ileride daha güzeliyle karşılık, akıbet en güzel sevab ve mükâfat mefhumiyle mesûbei hüsnâ veya akıbeti hüsnâ ma'nası veya bunu va'd eyliyen hüsnâ âyetleridir. Tasdikı hüsnâ, hüsnâ âyetleri mazmunu üzere ihsana daha güzeli ve ziyadesiyle veya en güzel sevab ve akıbet ile mükâfat olunacağına îman ve iymanını fi'len sadakat ile isbat ma'nasına mülâhaza olunmak, amelî noktai nazardan daha fâidelidir. İ'ta ve ittika gibi ihsana mukabil hüsnâyı tasdık eden onun doğruluğuna inanarak sadakat eden kimse şübhesiz gücü yettiği kadar gıll ü gışsız ihsan yapmağa ve o hüsnâyı tahakkuk ettirmeğe çalışır. Öyle kimse Dünyanın sonu önünden Âhıreti ûlâsından daha güzel olacağı iymanıyle nikbîn olur. Lâkin herkes hakkında ve mutlâka değil, ihsan şartiyle muhsinler hakkında nîkbîn olur. Fazîleti, rezîleti, iyiyi kötüyü tefrîk eder, fazîletin önü zor acı olsa da sonu pek güzel saadet olduğuna, rezîletin önü rahat ve lezzet olsa da sonu pek fena bedbahtlık olduğuna kail olarak fazîlet yolunda malen bedenen çalışıp müşkilâtı ıktiham etmeği, rezailin lezzetini elem bilip devaîsinden korunmağı hoşlanır. İyilik hakkında nîkbîn olduğu kadar da kötülük hakkında bedbîn olur ve böyle bir kimse ihsandan hazz-ü zevk duyacağı için i'ta ve ittikayı huzur ve îtmianı kalb ile seve seve yapar, hayra sarf eylediği mal ve cehde acımaz ve fenalıktan korunmak için meşakkatlere katlanmaktan, fedâkârlık etmekten yılmaz. (.......) der. Bu suretle hüsnâya îman, tertibi vücûdîde i'ta ve ittikaya mukaddemdir. O fazîlet ve ihsan, o tasdîka terettüb eder. Böyle iken zikirde i'ta ve ittikanın takdim edilmesinde iki nükte vardır. BİRİNCİSİ, tasdîkten murad yalnız bâtınen nazarî ve kavlî haysiyyette değil, amelî haysiyyetiyle dahi tasdîk olduğuna, ya'ni mücerred doğrudur demek değil, fi'len sadakatle icrası dahi matlûb ve bilfiil i'ta ve ittika ihsanda tebeî bir şey değil, ilk evvel yapılması lâzım gelen birer aslı maksud bulunduğuna, bununla beraber îman olmayınca da hakikatte hukümleri olmıyacağına tenbihtir. Çünkü hüsnânın tasdîkı fi'lîsi i'ta ve ittikanın vücudiyledir. Ya'ni fi'liyyatta hiç eseri zâhir olmıyan tasdîka burada zikrolunacak yüsrâ va'di terettüb etmez. İKİNCİSİ, müsebbeb, sebebden, ıvaz muavvazdan, ecr-ü mükâfata istihkak vazîfe ve amelden muahhar olduğu ve hüsnâ ihsanın gayei müterettibesi bulunduğu için tehakkukta i'ta ve ittikadan muahhardır. Tasdîkın te'hıri de hüsnâya tealluku hasebiyle olmuştur. Böyle her kim i'ta ve ittika etmiş ve hüsnâyı tasdîk eylemiş ise |
﴾ 6 ﴿