6

O seni bir yetîm iken barındırmadı mı?

 -Allah teâlânın esmai husnâsından birisi de «vâcid» ismi şerîfidir ki, vücud, vicdan, vecid (vavın harekâtı selâsesiyle) masdarlarının fâ'ilidir. Bunun asıl meşhur ma'nası varlık ve buluş ve zenginliktir. Allah teâlâ vücudun da, vicdanın da, ılmin de, vücdün, zenginliğin, kudretin de sahibi ve fâ'ili ma'nasına vâciddir. Allah teâlâya mevcud ıtlakının cevazında Müteahhırîn ittifak etmişlerse de mevcud ismi mef'ul olup yoğiken vücud verilmiş şeyler de, ya'ni vücudı hâdiste kullanıldığı için mütekaddimînde Allah’a mevcud ıtlakından çekinenler olmuştur. Menkul olan esmai husnâda da mevcud ismi varid olmayıp vâcid ve Hak isimleri varid olmuştur. Vâcid ile mevcud tekabülünden en zâhir olan ma'na vacid, mevcudun fâ'ili, sahibi vücud veya fâ'ili vücud, ya'ni mucid ma'nasına olmaktır, Lâkin (.......) fi'li (.......) ma'nasına mütearef olmadığından sülâsîden mevcud ismi mef'ulünü alâ-gayri kıyas olarak iycadın ismi mef'ulü makamında mülâhaza etmişler, buna göre vâcidin de alâ gayri kıyas olsun mucid ma'nasında mülâhaza edilmesi ıktiza ederken bunu söylememişlerdir ve burada Allah’a nisbet olunan (.......) fi'illerini de (.......) ma'nasına tefsir etmişlerdir. Mahlûka nisbet olunan buluş ve vicdan, musadefe ve ef'ali kulûbdan ılim ma'nalarına gelir. Lâkin mahlûkun buluşu da bilişi de adem veya cehl ile mesbuktur. Allah teâlâ hakkında ise bu tesavvur olunamıyacağından mutlak ılm ile tefsir olunmak lâzım geleceğini söylemişlerdir. Buna göre ma'na: Seni bir yetîm bilip yâhud yetîm iken bilip de barındırmadı mı? Demek olur. Lûgaten (.......) nin fâ'iline vâcid, mef'ulüne mevcud denilmek

sahih olur. Bu ıtibar ile (.......) fi'illerinin fâ'ili olan Allah teâlâ vâcid, mef'ulü ve muhatabı olan Hazret-i Peygamber mevcud olmak lâzım geleceğine göre ma'na: Rabbin seni yetîm olarak mevcud edip de barındırmadı mı?

Ya'ni yetîm edip de barındırmadı mı? İlh... mealinde olması yakışmaz değil ise de lisanda (.......) fi'ilinin böyle iycad ma'nasına isti'mali kıyasî olmadığından dolayı müfessirîn bu ciheti kale almamış, «bulmak» ma'nasından istiâre olarak bir mef'ule müteaddî doğrudan doğru iki mef'ule müteaddî ef'ali kulubdan ılim ma'nasına olmasını muvafık bulmuşlardır. İstiâre olması bulmak dediğimiz musadefe ma'nasiyle vicdan, adem veya teharrî ile sebkı ıktıza ettiğinden dolayı Allah teâlâ hakkında mümteni' olmasından fakat Allah’a nisbet olunan buluş vücd, ibtidâen iycat ve tekvin ma'nasına olabileceği gibi ıstıfa ma'nasına da olabilir. Burada fikrimizce bunun en muvafıkı bu fiillerin ıstıfa ma'nasına olmasıdır. Zira bir çok mevcudlar arasından birisini ıstıfa edip seçmek, kıymetli bir şey arayıp bulmak ma'nasına teşbih ve temsil suretiyle ifad edilmekte ehemmiyyeti iş'ar eden bir belâgat nüktesi vardır. Bu üç âyetten her birinde de böyle müterakkî bir ıstıfa ma'nası vardır. Netekim bu ıstıfa ma'nasına yetîm lafzında bedî' bir işâret bulunduğunu ıhtar etmişlerdir. Zira asıl yetîm, küçükken babadan öksüz kalan demek olup bunda tek başına yalnız kalmış olmak ma'nası vardır. Onun için tek ve nazîrsiz veya pek nâdir bulunur kıymetli şeye de yetîm denilir. Misli yok gayet kıymetli inciye «dürri yetîm» denilmesi de bundandır. Siyerde ma'lûm olduğu üzere Hazret-i Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem babası Abdullah İbn-i Abdilmuttalibden yetîm olarak Dünyaya gelmişti, dedesi Hazret-i Abdülmuttalib müşarün ileyh oğlu Abdullahı hurma almak için Yesribe göndermişti, o orada vefat etmişti, o sırada Resûlullah sallâllahü aleyhi ve sellem henüz rahimi mâderde altı aylık

cenîn idi. Binaenaleyh doğarken yetîm olarak doğmuştu. Anası Hazret-i Âmine ile beraber dedesi Abdülmuttalibin yanında idi, sonra altı yaşında iken validesi de vefat etti, daha sonra da sekiz yaşında iken dedesi Abdülmuttalib vefat etti, o vakıt da onun vasıyyeti ile amcası Hazret-i Ebî Talib vasîsi olarak tekeffül edip yanına aldı, güzel baktı ve çocukluğunda da kendisinde diğer çocuklarda görülmiyen fevkal'adelikler görüldüğü cihetle ona çok i'tina etti. Merviydir ki, Ebû Talib bir gün biraderi Abbasa; birader, dedi: Sana Muhammedden gördüğümü haber vereyim mi? Evet. dedi. Ben, dedi: Onu kendime zamm ettim, gece ve gündüz bir saat ondan ayrılmaz oldum, onu kimseye emniyyet edemiyordum. Hattâ kendi döşeğimde uyutuyordum, bir gece soyunup benimle beraber uyumasını emrettim, baktım ki, yüzünde bir hoşnudsuzluk gördüm, bana muhalefet etmesini de hoşlanmadı, amcacığım! Yüzünü benden çevir de soyunayım, çünkü ben cesedime bakmanı sevmem, dedi, sözüne teaccüb ettim, gözümü çevirdim, döşeğe girdi, ben de girdim, baktım ki, aramızda bir sevb var, vallahi ben onu döşeğime koymamıştım, o gayet yumşak miske batırılmış gibi hoş kokulu idi, cesedine bakayım diye cehdettim bir şey göremedim, çok vakıt da ben onu döşeğimden kaybederdim, aramağa kalkardım, kalktımmı ha amca ben burdayım derdi, dönerdim ve çok vakıt ondan teaccüb ettiğim bir kelâm işidirdim, bu da geceden biraz geçince olurdu. Bizler yemekle içmekte besmele çekmez, hamd etmezdik, o ise yemeğin evvelinde (.......) derdi, yemekten fariğ olunca da (.......) derdi ben ondan teaccüb ederdim, ben ondan ne bir yalan, ne bir gülmek, ne de bir cahillik görmedim. Çocuklar oynarlarken de onlarla beraber durmazdı, ömrüme kasem olsun ki, bu, büyük bir feyzdan bir nişanedir. (.......)

İYVA, bir şeyi diğerine zammetmek, irca' eylemek ma'nasından bir yurda, bir me'vaya kondurup barındırmak demektir. Cenabıallah Hazret-i Peygamberi ibtida babadan yetîm olarak vücuda getirmiş iken güzel bir surette barındırmış, sonra anadan, sonra dededen yetîm etmiş yine barındırmış, bu suretle peyderpey sonunu önünden daha hayırlı yapmak üzere terbiye ve ıstıfa buyurmuş, hiç bir zaman terk edip de bırakmamıştır ve demişlerdir ki,, burada bedî' tefsirlerden olmak üzere (.......) kavlinde dürri yetîm ma'nasına da işaret vardır: Şöyle demek olur: Seni halk içinde nazîrsiz, sadefi imkânda misilsiz olarak ıstıfa edip de kalbini kendisine irca' ile hıfz-u himayesinde barındırmadı mı? Şübhesiz ki, barındırdı değil mi?

6 ﴿