10

Dilenciyi de azarlama.

(.......) ve amma sâili sakın nehr etme -İsteyeni yâhud soranı azarlama, ya'ni âzarlıyarak koğmada lûtf et: Hâcetini bitir, yâhut yumuşak dille reddet.

Müfessirînden bir takımları, sâilden murad Dünyaya dair bir şey istiyen dilencidir demişler (.......) âyetinde de buna bir delâlet vardır. « (.......) = sâil at üzerinde gelse bile bir hakkı vardır» diye bir hadîs de şayi' olmuştur. Âlûsînin beyanına göre imam Ahmed buna aslı yoktur demiş, fakat Ebû Davud buna Hazret-i Hüseyn İbn-i Ali «radiyallahü anhüma» dan mevkufen rivayet edip sükût eylemiş, Irakî senedi ceyyiddir demiş, ona tabi' olanlar da olmuş, İbn-i Abdilberr, kavî değildir demiş, çokları imamı Ahmedin kavline i'timad etmişlerdir. Hazret-i Aişeden ve gayrisinden de (.......) sâil sadık olsa reddeden felâh bulmazdı diye rivayet edilmiş, İbn-i medîni bunun da aslı yoktur demiş. Maamafih

taberânî Kebîrde Ebû ümameden merfuan ona yakın olan şu hadîsi rivayet eylemiştir. (.......) eğer miskînler yalan söylemeselerdi onları reddeden felâh bulmazdı. Buna ilişene vakıf olmadım. Bununla beraber demişlerdir ki, sâili azarlamanın menhî olması suâlde ilhah etmediği surettedir. Eğer ilhah eder de reddi leyyin, fâide vermezse o vakıt zecirde beis yoktur (.......) Zîra (.......) medhi, ilhanın mezmum olduğunu ifade eder. Mezmum olan da ta'zire değer. Ebüdderda, Hasen, Süfyan ve daha bir takımları da burada sâilden murad mal sâili değil, ılim ve dîn sâili, soran demek olduğuna kail olmuşlardır ve denilmiştir ki, evvelki kavle görede bu biddelâle evleviyyetle sabit olur. Çünkü mal dilencisine istediğini vermeğe gücü yeten kimse reddi leyyin ile redd edip de bir şey vermediği takdirde vaîd varid olmamıştır. Halbu ki, ılmi suâl eden kimseye ılmi olan bir kimsenin cevab vermemesi öyle değildir. Hadîsde: « (.......) = bir ılimden suâl olunup da onu ketmeden kimse ateşten bir gem ile gemlenir» diye vârid olmuştur (.......) Bu kavli daha zâhir görenler olmuştur. Fakat mutlak sâil lâfzı dilenci ma'nasında asl olmakla beraber dileyen veya dilenen veya hangi suretle olursa olsun isteyen veya soran mutlâka talib ma'nasına da muhtemildir. Müteallakına, makamına göre fark edilir. Kamusun beyanına göre suâl, mes'ele asıl dilenmek ma'nasına mevzu'dur. Mutlak taleb, istemek ve sormak ma'nasına da müteareftir. Besâirin tafsîline göre sûal maddesi bir şeyi taleb ve istid'a eylemektir ki, bir kimseden bilmeği yâhud bilmeğe müeddî olan şeyi yâhud mal veya male müeddî olan bir şeyi isteyip dilemek, ya'ni sormak veya dilenmek suretiyle istemektir. Ma'nayı evvelin cevabı lisan iledir. Sorulan şey ne ise dil ile cevab verilir. El bunda lisanın halefidir. Söyleneceği

yazı veya işaret ile eba eder. Ma'nayı sânînin cevabı ise el ile olur, matlûbunu verir. Bunda lisan, elin halefidir. Va'deder yâhud hayır diye reddeder. Sormak ma'nasında ikinci mef'ule ba'zan binefsihî ba'zan da harfi cerr ile teaddî eder. (.......) derler. (.......) ile teaddîsi ekserdir. Dilenmek ma'nasında da binefsihi yâhud (.......) ile teaddî eder. (.......) gibi. Hulâsa, aslı dilenmek ma'nasında hakikat, sormak ma'nasında da sahih haber istemek münasebetiyle istiâre denilmiştir (.......) Şu halde suâlde asil olan bir hâcet halinde istemek veya sormaktır. Sâilde dilence ma'nası esas ve dilencide zarurî hâcet mıkdarı bir şey istemek zâhir olduğu cihetle mutlak sâil denilince ikisine de muhtemil olarak gerek mal gerek ılm istiyen dilenci demek olur. İhtiyac halinde olmıyarak hakkını istemek veya emir yâhud imtihan yâhud iz'ac tarikıyle bir şey istemek veya sormak hakikatte suâl değildir. Mal suâli zelîlâne hâcetini istemek ma'nasına bir dilenmek olduğu gibi ılim suâli sormak da öğrenerek cehlini izâle etmek kasdıyle mütevazıâne bir istifsar suâli olmak gerektir. Burada ise mef'ul mezkûr olmamakla beraber önce hem mal hem ılm ihtiyacları zikredilmiş bulunduğu için bu karîne ile sâil gerek male ve gerek ılme dair bir şey istiyen muhtac talib ma'nasına anlaşılmak ıktıza eder. Bu vechile iki kavlin ikisi de cem' edilmiş olur. İkinci kavlin asıl fâidesi, yüzsüz, cerrar, musır mal dilencilerini ihracdır. Çünkü öğrenmek maksadı olmıyarak soran buraya dahil olmamak lâzım gelir. Fakat ihtiyac ve kasd, umuri hafiyyedendir. Zâhiren herhangi bir suâl, bir ihtiyac ma'nası ifade ettiğinden sâile ilk suâlinde sui zann etmeğe hak yoktur. Suâlinde ilhah ve ısrarına göre sadık veya kâzib olduğuna istidlâl edilebilir. O halde herhangi bir sâil olursa olsun evvel emirde azarlanmamalı, istediği verilmezse bile koğulmamalı, incidilmemelidir. İlhah ve ısrarı takdirinde de anlaşılan haline

göre lâyıkıyle karşılanmalıdır. Muztar ve muhtaca kudret dahilinde mümkin olan muavenet farz mertebesine kadar varabilir. Mezmum olan bir suâl ise, derecesine göre münkerden nehyi ıktıza eder, o zaman azarlamak yaraşır, çünkü mü'mine eza da haramdır. Memduh bir suâl ise, azarlamak incitmek mutlâka menhu ve haram, kudreti olan için muvafık cevab tahdîsi ni'met olmak üzere vacib veyâ mendub olur. Ilim dilenmek umumiyyetle memduhtur. Bunda eza ve hurmetsizlik derecesine varmamak şartıyle ilhah ile yalvarmak da müstahsendir. Mal dilenmek umumiyyetle mezmumdur. Ancak başka bir kesib çaresi bulamıyan muhtac için bir ruhsattır. Böylelere yardımı düşünmek ise kudreti olanlar için bir borçtur. Şu halde ihtiyacı olmadan dilenen mezmum dilenciler âzara lâyık olduklarından dolayı ikinci kavilde olduğu gibi bu nehiyde dahil olmamak lâzım gelirse de nefsi suâl, ihtiyac delîli olduğu için derhal hılâfına huküm doğru olmıyacağından herhangi bir sâili hılâfı sâbit olmadıkça azarlamak yetîme kahretmek gibi menhiydir.

10 ﴿