6

Evet o zorlukla beraber bir kolaylık var

(.......)Bu da evelkini te'yid ve tekid olmakla beraber istînaf ile va'dden va'de ta'mîm halinde bir te'kiddir. Bunda (.......) istığrak için olmak ıktiza eder. Lâkin evvelki istığrak olduğuna göre bu ona işaretle ma'hud olur ve şöyle demek olur. Evet o her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.

Ya'ni o zorluk ıktiham edilirse o kolaylığa irilir. Çünkü kolaylığın var olmasından herkesin de mutlâka ona irmesi lâzım gelmez. O kolaylığa inanıp o zorluğa ehemmiyyet vermeyip de Allah’ın izniyle sabr-ü tehammül eyliyen ona irer. Netekim Velleyli de (.......) buyurulmuştur. Şu halde bundan sonra da bir zorluğa tesadüf edersen onu da başka bir kolaylığın ta'kıyb edeceğini veya beraberinde bir kolaylık bulunduğunu bil, bu va'di tasdık et de o zorluktan yılma, onu da inşirahı sadr ile karşıla. Burada « (.......) = ma'a» « (.......) = ba'de» ma'nasınadır. Zira usür ve yüsür azdaddan olduğu için ictima'ları câiz olmaz. Bir mahall üzere teakub ve tevarüd ederler. Şu kadar ki, bir mahalle vürudları itibariyle maıyyet ile de mülâhaza olunabilirler.

Ya'ni bir cihetten zor görünen bir şey de diğer cihetten bir kolaylık vardır. O şeyi o kolay cihetini bularak yapabilen kolaylığına irer. Her usrü bir yüsrün ta'kıyb edeceğine inanmak da o usrün yalnız sonunda değil, beraberinde de bulunan bir yüsür cihetidir. Bu itibar ile husnâyı tasdık eden ve ona göre çalışan mü'minler için her usürde iki yüsür var demektir ki, bunun birine dünyevî birine uhrevî demek muvafık olur. Rivayet olunmuştur ki, Resûlullah sallâllahü aleyhi ve sellem bu nâzil olunca ferah ve sürur ile gülerek çıkmış (.......) bir usür iki yüsre galebe edemez, (.......) diyordu. Bu ma'na ekseriyyetle usrün ma'rife yüsrün nekire olmasıyle izah edilmiştir ki, ikinci usürde ahid ma'nası mülâhazasına raci'dir. Maamafih bu daha ziyade bu âyetlerin üstündeki ve altındaki (.......) larla makabline ve maba'dine olan irtibat ve mülâzemesinden münfehimdir. Ahd ise evvelki usürde sarih veya zımnî olan istığrakın ahdi olmak ıktiza eder. Her usürle beraber yüsrün bulunabilmesini de izah ettiğimiz vechile münakaşasız olarak anlamak mümkindir.

Ya'ni yüsrün varlığı herkes için husulünü iktiza etmez. Meselâ kâfire ölüm ve Cehennemde ne kolaylık var? gibi suâl varid olmaz. Cennet vardı amma o îman etmedi diye cevab verilir. İstiğrak ma'nasına ve îman şartına şu da delâlet eyler: İmam Mâlik Muvattada Zeyd İbn-i eslemden rivayet etmiştirki Ebû Ubeyde, Hazret-i Ömer İbn-i Hattabe (Radiyallahü anhüma) yazmış: Rumun çokluğunu ve onlardan tehavvüfünü, endişesini anlamıştı. Hazret-i Ömer de ona: Emmâ ba'dü, şu muhakkak ki, mü'min bir kalbe herhangi bir şiddet inerse Allah teâlâ

ona arkasından bir ferec verir ve bir usür iki yüsre galebe edemez, diye yazmıştır. Mü'min bir kalbe denilmekle iymanın muktezası olan ıtminan ve sabra da işaret vardır. Onun için sızlanan mü'minin Âhıret sevabını zayi' etmesi de bu istığraka münafî olmaz. Bununla beraber hepsinde de hukmün umumu yine Allah’ın meşiyyetiyle mukayyeddir. Tevfîk ondandır. Onun için bu huküm ve va'di hem ileriye ta'mim ve tefri' hem de Allah’ın lûtfüne irca' siyakında buyuruluyor ki,

6 ﴿