TÎN

Vettîni Sûresi de mekkîdir. Bahirde Katâdeden ve İbn-i Abbastan medenî olduğuna dâir bir rivayet dahi zikredilmiş ise de İbn-i Darîs ve Nehbas ve İbn-i Merduye ve Beyhekî ondan Cumhûr kavline muvafık rivayet eylemişlerdir. (.......) diye huzure işaret de bunun Mekkede nüzulünü iş'ar eder. Çünkü beledi emînden murad bütün müfessirînin ittifakıyle Mekkedir.

Âyetleri - Sekizdir.

Fasılası - (.......) Harfleridir.

1

Kasem olsun o Tîne

(.......) Tîn incir demek ise de burada öyle terceme etmekten pek muvafık olmıyacaktır. Zira müfessirînin bir çoğunun beyanına göre burada tîn ve zeytun birer ismi alem mevkıindedirler. Alem olmuş adların ise tercemesine kalkışmak doğru değildir, Çünkü onlar mefhumlarıyle değil, lafızlarıyle müsemmalarını ta'rif ederler. İncir köyü denilmekle bilinen bir köy Tîn karyesi diye terceme edilmekle ta'rif olunmuş olmıyacağı gibi Tîn namıyle anılan bir dağı veya mescidi veya beldeyi de incir diye anlatmağa kalkışmak izah değil, teşviş olur. Filvaki' tefsirler burada tîn ve zeytun hakkında başlıca iki kavil nakl eylemişlerdir:

BİRİSİ: Bir kısım müfessirîn demişlerdir ki,; Zâhiri tîn ve zeytundan murad bu nam ile meşhur olan incir ve zeytun yemişleri veya ağaçlarıdır. Zira lûgaten zâhir olan bu olduğu gibi Hasenden, Mücahidden, Ikrimeden, İbrahimi Nehaîden, Atadan, Mukatilden, Kelbîden ve daha ba'zılarından « (.......) = sizin şu inciriniz ve zeytununuz» yâhud « (.......) = Tîn o yenilen ve zeytun o sıkılan» yâhud « (.......) = Nâsın yediği yemiş» ta'biriyle rivayet edilmiş ve İbn-i Abbasa da nisbet olunmuştur. Bunlardan ise bir mecaz veya kinâye kasdına karîne bulunmayınca zâhir olan incir ve

zeytun diye bildiğimiz meyvalar olmaktır. Lâkin bu surette insan hılkatinin güzelliğini veya çirkinliğini ve akıbetinin acılığını veya tatlılığını takrir ederken incir ve zeytune kasem ile başlamanın münasebeti ne olduğunu da düşünmek lâzım geleceğinden incir ve zeytunun insan hayatı için hem gıda, hem fâkihe hem deva, hem ticaret noktai nazarından fâideleri pek çok olan meyvaların en güzel ve en mubareklerinden olduğunu iyzaha çalışmışlardır. Ki, biz bunu burada tafsile lüzum görmiyoruz: İnsan yaşamak için maddî ve ma'nevî erzaka muhtactır. Maddî erzakın en mühimleri tatlı ve tuzlu veya yağsız ve yağlı me'kûlât, bunların en güzelleri de meyvalardır. İşte incir ve zeytun ya meyvaların en nâfi' ve en mubarekleri olmak itibariyle hususıyyetlerine veya zikri hass iradei âmm tarikıyle tatlı veya tuzlu, yağsız veya yağlı alel'umum ehemmiyyetli me'kûlâtı temsil edecek birer misal, turisînîn ve beledi emîn de ma'nevî erzaka mahall olan mevakıi mubareke olmalarına binâen bunlara kasem edilmiştir, demek olabilir. Maamafih insan hılkati noktai nazarından düşünüldüğü zaman (.......) kaseminin tazammun ettiği vechile bu iki meyvanın dişi ve erkekten kinâye olmaları ihtimali de baîd değildir. Bu kavle göre tîn ve zeytun, incir ve zeytun, diye terceme olunabilir.

Diğer kavle gelince: Bir çok müfessirîn de demişlerdir ki, Burada tîn ve zeytundan murad yemiş değil, bu isimler ile yâd olunur mubarek yerlerdir. Turisînîn ve beledi emîn ile beraber zikri de buna karînedir. Âlûsî de bir çoğunun zâhib olduğu üzere bunlar mubarek şerefli buk'alara kasemdir diye bu kavli tercih eylemiştir. Bunlar nereleri olduğuna gelince de birer dağ ismi, birer mescid ismi, birer belde ismi olması hakkında üç kavil zikreylemişlerdir. Şöyle ki,

1- Birer dağdırlar. İbn-i Cerîr de Katâdeden: Tîn, Dimeşkın bulunduğu cebel, zeytun Beyti makdisin

bulunduğu cebeldir. Ikrime bir rivayette de bunlar iki cebeldir. Rebi'den: Hemedan ile Hulvan arasında iki dağ, Şam dağları. Sa’îd İbn-i Mensur ve İbn-i Ebî Hâtim, Ebû Habîb Hâris İbn-i Muhammedden: Tîn, Turi tîna, zeytun Turi zeyta denilen dağlardır. İyi incir ve zeytun bittiği için bu namlarla tesmiye olunmuşlardır. İmami Râzî bunu İbn-i Abbasın kavli olmak üzere naklederek şöyle der: İbn-i Abbas demiştir ki, bunlar arzı mukaddesten iki dağdır, incir ve zeytun menbiti olduklarından dolayı bunlara süryanîde Turi tîna, Tîn dağı ve Turi zeyta, zeytun dağı denilmiştir. Bu takdirde Allah teâlâ Enbiya yetişen yerlere kasem etmiş demektir. Tîn denilen dağ İsa aleyhisselâmın, zeytun, Şam, Benî İsrail Enbiyasının ekserîsinin mahalli bi'seti, Tur Mûsa aleyhisselâmın mahalli bi'seti, beledi Emîn de Muhammed aleyhisselâmın mahalli bi'setidir. Şu halde hakikatte kasemden murad, Enbiyaya ta'zîm ve derecelerini i'lâm demek olur.

2- İki mesciddirler. İbn-i Zeyd, tîn Dimeşk mescidi, zeytun Beyti makdis mescidi, demiş, Kâb da tîn, Dimeşk mescidi, zeytun İliya mescidi, İbn-i Abbastan bir rivayette de tîn, Nuh mescidi, zeytun Beyti makdis mescididir.

3- İki beldedir. Kâ'bdan: Tîn Dimeşk, zeytun beyti makdistir. Şehr İbn-i Havşeb de tîn Kûfe, zeytun Şam demiştir. Muradı Kûfenin bulunduğu arz demek olacaktır ki, Nuh aleyhisselâmın menzili denilir.

Demek ki, tîn ve zeytun esasen ma'lûm incir ve zeytun meyvaları ve ağaçları olmakla beraber bunların yetişdiği bereketli yerler olmakla ma'ruf iki dağ ve onlarda iki belde ve onlar da iki mescid dahi tîn ve zeytun namlariyle tanınmış, bunlar da Turi seyna ve Mekke gibi dîn menşei mubarek, şerefli yerler sayılmış olduğundan burada hayat için maddî, ma'nevî rızkın ve incir ve zeytun gibi nâfi' semereler verecek sa'y-ü amelin ve mekânın ehemmiyyetine ve bilhassa incir ve zeytunun lezzet,

kıymet ve menafi'ine dahi iyma ve işaret ile beraber daha ziyade Enbiya menşei dîn matlaı olmakla ma'ruf kudsî yerlere kasem edilmiştir. Bundan dolayı sahib Keşfin dediği gibi bunların mecmuu dinî ve dünyevî hayr-u bereketiyle Arzı mukaddese ve emîn bir beldeye kasem demek olur. Yalnız incir ve zeytuna kasemde ise bu âhenk ve şümulü anlamak güçtür. Onun için tîni ve zeytunu sâde incir ve zeytun meyvaları diye terceme etmemeli, gerek Îseviyyette gerek Museviyyette gerek İslâmda (.......) mucebince mubarek tanınan ve hayr-u bereketinden istifade için salâhta musabeka ile çalışılması arzu edilen arzı mukaddese dahi işaret olmak üzere ma'hud tîn ve zeytun isimleriyle şöyle demelidir: Kasem olsun o tîne ve zeytune

1 ﴿