8Onların mükâfatı rableri ındinde altından ırmaklar akar Cennetlerdir, onlar içinde ebediyyen muhalled olacaklar, Allah onlardan hoşnud, onlar da ondan hoşnud, bu işte rabbına haşyet duyanlara (.......) onların cezası -ya'ni o îman ve amellerine karşılık ecr-ü mükâfatı (.......) dır. (.......) içlerinde ebeden muhalled olarak- orada cismanî ve ruhanî türlü nı'metlerle ebediyyen mütena'ım olacaklar. Bunların evvelâ hayrülberiyye diye medihlerinin takdîmi, sâniyen bu nâil olacakları ni'metlerin amelleri karşılığı olduğunu anlatmak üzere cezâ ta'biriyle ifade edilmesi, sâlisen bunun Allah teâlâ ındinden olmasının tasrihi, rabi'an bunu tedricen kemale irdirmek demek olan terbiye mefhumunu müş'ir rububiyyet unvaniyle ifadesi, hâmisen bunun onlara râci (.......) zamirine izafetle ifade olunarak terbiye ve ubudiyyette şerefi mahsuslarına işaret olunması, sâdisen Cennetin ikamet mefhumunu iş'ar eden Adne izafetle beraber cem'ın cem'a tekabüliyle her birine bir Cennet düşecek kadar kesret ve vus'atine işaret olmak üzere cemi' sıygasiyle ve aynî zamanda misli görülmedik ve ta'rife sığmıyacak surette yüksekliğine, fehameti şanına tenbih için nekire olarak iyrad edilmesi, sabi'an, maeyi hayat olan feyz-ü ni'metinin ve letafet-ü behcetinin müstemirren mütezayid olan hüsni cereyanını doyurmak üzere (.......) vasfiyle tavsîfi, sâminen onlarda hali mukaddere olmak üzere ebediyyet demek olan hulûdün tasrihiyle beraber bir de ebediyyen kaydiyle te'kid edilmesi o mü'minlerin hüsnihalleriyle mükâfatlarının büyüklüğünü beyan noktai nazarından ne kadar şayanı dikkattir. Filvaki' hulûd ebediyyet demek olduğu cihetle sade (.......) denilmekle de aynî ma'nâ ifade edilmiş olur. Ancak hulûd uzun müddet kalmak ma'nasına da kullanıldığı cihetle bu ihtimali def' için (.......) ile te'kid de olunmuştur. Bu te'kid ekser âyetler de ehli Cehennemin hulûdunda da ehli Cennetin hulûdunda da vardır. Fakat görülüyor ki, bu Sûrede kâfirlerin nari Cehennemde hulûdü ebeden ile te'kid edilmemiş olduğu halde mü'minlerin Cennetlerde hulûdü sarahaten te'bid ile de te'kid edilmiştir. Tefsîri Râzîde buna iki vecih söylenmiştir. Birincisi: rahmetin gadabdan daha ziyade olduğuna tenbihtir. İkincisi: ukubat, hudud, keffarat tedahul eder. Lâkin sevabın aksamı tedahul etmez (.......) Bir de bu yüksek karşılıktan daha büyük olan fadli ilâhî beyan ve tebşir olunmak üzere şu cümle-i istînafiyye ile Buyuruluyor ki, (.......) Allah onlardan razı olmuş (.......) onlar da ondan razı olmuşlardır. Çünkü bütün metalibin aksası, bütün lezzetlerin a'lâsı olan rızaullaha irmişler «gözlerin görmediği kulakların işitmediği, hiç bir beşerin hâtırı irmediği» rıdvanı ekbere kavuşmuşlar, «râzıyeten merdıyye» mertebesini geçip «merdıyyeten râzıye» makamına irmişlerdir. (.......) bu mükâfat ve rıdvan ise (.......) rabbına haşyet duyanlara mahsustur. - Ya'ni bu muvaffakıyyetin yegâne sebebi ve hikmeti Allah haşyetini duymaktır. Yukarılarda da geçtiği üzere haşyet, ta'zim ve sevgi neticesi olan saygı ma'nasına bir korkudur. Onun için haşyet tâatta hüsni mutlâka lâyık ihsana yaklaşdıracak yüksek bir aşk heyecanı uyandıran güzel bir haleti ruhiyyedir. Netekim Sûre-i Mü'minûnde buyurulmuştur. (.......) hâdisinde de mehafetten asıl murad bu haşyet ma'nasıdır. Bunun derecesi de ılm-ü ma'rifetin derecesi ile mütenasibdir. Ondan dolayı (.......) buyurulmuştur. Bir de haşyet, mücerred havften şiddetli olmak gerektir. Netekim Melâikenin vasfında (.......) diye haşyet işfaka mukarin olarak zikredilmiştir. İşfak ise korkunun en şiddetli derecesidir. İmamı Râzînin ıhtar ettiği vechile bu âyete (.......) âyeti zamm olunarak mülâhaza olununca mecmuu ılmin ve ulemanın fadlına bir delil teşkil eder şöyleki: o Cennet ve rıdvan, Allah haşyetini duyanlara mahsustur. Allah haşyetini duyanlar ise ancak ulemadır. Şu halde netice: o Cennet ve rıdvan ulemaya mahsustur. Bundan şu da anlaşılır ki, kendisinin Ehli Cennetten olduğu tebşir olunan kimseler haşyetullahdan fârig olmak şöyle dursun daha ziyade hissi haşyetini artırmaları lâzım gelecektir. Ondan dolayıdırki Enbiyanın haşyeti hepsinden ziyadedir. Netekim aleyhissalâtü ves-selâm şöyle buyurmuştur. « (.......) = Allah’ı en tanıyanınız Allahdan en korkanınızdır. Ben ise ondan en korkanınızım» (.......) Bu haşyeti duymıyanlara duyurmak için bunu Zelzele sûresi ta'kıyb edecek ve hayr-ü şerrin cezâsı ne zaman ve nasıl olduğunu haber verecektir. |
﴾ 8 ﴿