6

İşte o vakıt miyzanları ağır basan kimse

(.......) İşte o gün mîzanları ağır basan her kimse -

MEVAZÎN, mizanın cem'ıdır. Zira aslı vezinden (.......) ile mîvzandır. (.......) sâkin makabli meksur olduğu için yaya kalb edilmiştir. Maamafih mevazîn, mevzunun cem'ı de olur. Ma'lûm ki, mîzan, tartı aleti, eşyanın veznini, ya'ni sıklet nisbetini ölçmeğe mahsus olan terazi demektir. Maamafih sıklete mahsus olmıyarak adalet ve hukuk gibi ma'nevî olan her hangi bir nisbeti mukayese ile ta'yin için dahi mecaz olarak kullanılır. Netekim cemi' ve tarh gibi bir hisab ameliyyesinin doğruluğunu denemek için yapılan mukabil ameliyyeye mîzan ta'bir edilmek mütearef olduğu gibi bir hisab defterinin matlûb ve zimmetinin mukayesesine dahi mîzan denilir ve yine ma'lûm ki,

bir mîzanın ağır gelmesi, ağır basması, onunla tartılan mevzunun ağırlığıyle mütenasibdir. Asıl maksad da mevzunun veznidir. Onun için burada da mevazîn mizanın veya mevzunun cem'ı olmak üzere iki kavil rivayet edilmiştir. Netekim Râzî der ki, Mevazînde iki kavil vardır.

BİRİSİ, mevzûnün cem'ı olmasıdır ki, ındallâh vezin ve kıymeti olan ameldir. Ferra buna kail olmuş ve demiştir ki, Bunun nazîri: Bende senin dirheminin mîzanı, senin dirheminin vezni ile bir dirhem var ve benim evim senin evinin tam mîzanında ve veznindedir.

Ya'ni tam hızasında veya dengidir denilmesindeki ma'nadır.

İKİNCİSİ, mîzanın cem'ıdır. İbn-i Abbas demiştir ki, Mîzanın bir dili ve iki keffesi vardır. Onda ancak ameller vezn olunur. Mutîın hasenâtı en güzel surette getirilir, rüchanı olunca Cennet onun olur. Kâfirin de seyyiatı en çirkin surette getirilir, vezni hafif gelir, nâre girer. Hasenden de: iki keffesi vardır. Fakat tavsîf olunamaz diye merviydir. Mütekellimîn demişlerdir ki, hasenât ve seyyiâtın kendileri hususa ınkızalarından sonra kabili vezin değildir. Ancak yazılmış oldukları suhufi a'mal tartılır.

Yâhud nur hasenât alâmeti kılınır, zulmet seyyiât alâmeti kılınır, yahud hasenât, sureti hasene ile, seyyiât, sureti kabîha ile tecessüm eder de o suretle sıklet ve hıffet zâhir olur. Bunun fâidesi de adaleti ilâhiyye ızhar ve ma'ziretler kat' edilmek için halkın toplandığı cem'ıyyeti kübrâ içinde hasenât sahibinin güzel hal ve etvarı zâhir olarak süruru müzdad olması ve seyyiât sahibinin çirkin hal ve etvarı zâhir olarak kepaze ve rüsvay olmasıdır (.......) Ba'zıları da vezn, kazayı seviyy ve hukmi âdildir demişler. Mücahid, a'meş ve dahhâk buna kail olmuşlar. Müteahhırînden bir çoğu da bunu ihtiyar eylemişler ve demişlerdir ki, Mîzan ile ancak ecsamın sıkletleri mikdarı bilinebilir, a'razı münkazıye olan a'malin mekadîri onunla nasıl vezn olunur? Lâkin şunu ıtiraf etmek lâzım gelir ki, bunun ma'nası mutlak mîzan ve vezni inkâr değil, a'malin cismanî

mîzan ile tartılamıyacağını söylemektir. Yoksa velev ma'nevî olsun iki şey beyninde bir hak mi'yar ve mîzanı olmayınca bir adalet tecellîsi tesavvur olunamaz. Onun içindir ki, (.......) buyurulmuştur. (.......) buyurulduğu üzere Kıyamet günü için konulacak olan adalet mîzanları da aynî ma'nada olarak adaleti hakkıyle tecelli ettirmek üzere vaz' olunacak hak kanunu olmalıdır ki, Kıyametin bütün şuriş ve buhranı onun ızhar ettiği adalet mîzanıyle tatbîkı ise yalnız ecsamda değil, a'razda da cereyan eder. Nasıl ki, hararet ve bürudet gibi a'razdan olan şeylerde kendilerine mahsus mîzanlarla tartılır. Şu halde (.......) buyurulduğu üzere Kıyamet günü hakk olduğunda şübhe olmıyan vezni a'malin de gereği gibi bir mîzanı olmak ve her mîzan gibi onun da noktai tevazünü ış'ar eden bir dil ile iki tarafı bulunmak ıktıza ederse de amellerin hakikatine göre bunun mahiyyet ve keyfiyyetinin ta'yin ve tavsîfi bizim idrâk ve dirayetimizin ihatası sahasından uzaktır. Onun için demişlerdir ki, vezn-ü mîzanın hakkıyyetine îman lâzım olmakla beraber keyfiyyetinin tafsîline îman şart değildir. Maamafih şunu da ıtiraf etmek ıktıza eder ki, amellerin cismanî bir surette vezni de hiç tesavvur olunamaz değildir. Zira ameller kendileri mahiyyetleri ıtibariyle cisim değil iseler de eserleri itibarile cismanî haysiyyet ve kıymetleri haiz olduklarında da şübhe yoktur. Bütün ecsamın hılkati fi'li ilâhî olduğu gibi insanlar en güzel sun'u amelleriyle müsabeka ve imtihan edilmek için yaradılmışlar ve hayat memat ile mübtelâ kılınmışlardır. Bu cihetle ameller Allah yanında değeri olan sevab veya ıkab ile karşılanmak için Âhırette üzerlerine terettüb edecek asâr noktai nazarından iktisab edecekleri surete göre bir mîzan ile tartılmak ıktiza eder. Dünyada bunların akıl ve mantık, ılim, şerîat ıtibariyle mîzanları indirilmiş olduğu gibi ındallah hakikat

âlemindeki haysiyyetlerine göre de bir mîzanları var demektir ki, bu onların Âhıret neş'etinde zuhur edecekleri hakikî suretleriyle mütenasib olan bir mîzan olacak ruhanî ve cismanî her iki haysiyyetle de tecelli edebilir. İşte İbn-i Abbas Hazretlerinden mervıy olan hasenatın sureti haseneleri ve seyyiatın sureti kabîhaları ile tartılmaları kazıyyesi de asâr ıtibariyle vezinleri demek olacağı gibi defteri a'malin vezni veya alâmetleri olan nur ve zulmetin vezni hakkındaki kaviller veya rivayetler de yine asâr ıtibariyle vezin ma'nasına raci' olur. Bunların her birine delâlet eden eserler de vârid olmuştur. Binaenaleyh vezni a'malin netice ıtibariyle huküm ve adaleti ilâhiyyeyi ızhar ma'nası müteyakkan olmakla beraber lâyık olan herhangi bir suret ile mîzanı hakta hakikaten vezni ma'nası da imkânsız değildir ve şu halde a'malin mutlâka vezin ve mîzanını inkâr, küfr olursa da keyfiyyeti hakkındaki tafsîlâtı inkâr, küfre müeddî olmaz. Bundan dolayı Âlûsî demiştir ki, bu âyet vezni a'male işarettir ve buna hakikat olarak îman vâcibdir. Ancak münkiri ikfar olunmaz. Ve bu vezin, tetayüri suhuftan ve sağdan ve soldan verilip alınışından ve suâl-ü hisabdan sonradır. Vâhidî ve daha başkaları böyle zikretmişlerdir. Ve Kenzül'esrar sahibi de buna cezm eylemiştir. Ve o, bir lisanı ve Arz-u Semavatın atbakı gibi iki keffesi bulunan bir mîzan ile olacaktır ki, mahiyyetini ancak Allah bilir.

İbn-i Abbastan ve Haseni Basrîden böyle rivayet olunmuştur. Ve şerhi mekasıdde müfessirînden çoğuna nisbet edilmiştir. Nevadirül'üsulde mezkûr olduğuna göre mekânı da Cennet ile nar arasıdır. Eşher ve esahh olan da bu, cemîı ümem ve cemîı a'mal için zikrolunduğu

üzere bir mîzandır. Cemi' sıgasıyle (.......) buyurulması ise ya (.......) gibi ta'zîm için veya (.......) kabîlinden eczası ıtibariyle, yâhud ıtibarî tegayürle efradının teaddüdü ıtibariyledir ki, şâırin: (.......)

Mısraındaki şümus gibidir. Mevzunun cem'ı olduğuna göre ise te'vile hacet yoktur. Sıklet de ruchan ma'nasına olmak münakaşasız olur.

Böyle mevazîni ağır basan güzel amelleri galib gelen kısım

6 ﴿