7O artık hoşnud bir hayattadır (.......) artık o bir îşei razıyededir. -Razıy bir hayat, hoşnud bir geçim ve yaşayış içindedir. Hakikatte razıy ve hoşnud olmak ayşın, hayatın şânı değil, sahibinin sıfatı olduğundan zâhiren ifadenin hakkı, ayş, razı olmak değil, marzî olmak ya'ni (.......) denilmek iken hılâfı zâhir olarak (.......) buyurulması beliğ bir nükteyi haizdirki rızanın tesavvurlar fevkınde olan kemalini belâgatle ifade ederek sahibinin o hayata ehliyyeti kâmilesini, hem razıye hem merdıyye makamında bulunduğunu ış'ar eyler. Ya'ni öyle güzel bir hayat ve meîşet ki, güzel amelleriyle ona sebeb olan kimseyi sade râzıy ve hoşnud etmekle kalmaz, aynî zamanda onu (.......) mısdakınca nefsi razıye makamından nefsi merdıyye makamına yükselterek ebediyyen mes'ud edecek ve ondan asla ayrılmak istemiyecek vechile kendisini bütün hoşnudlukla sarar, ebedî bir rıza ve hoşnudî muhîti içinde ihata eder, kuşatır, donatır. Âlûsî der ki, Meşhur olan burada râzıye, nisbet babından olmaktır, ya'ni zati rıza: Rızalı hoşnudluklu bir ayş demektir. Nefsi kelimede veya isnadda mecaz olarak râzıyenin merdıyye ma'nasına olması da tecviz edilmiştir ki, bunun hakikati sahibinin razıy olacağı bir ayş demek olur. Meanî kitablarında mukarrer olduğu üzere bunda istiarei mekniyye ve tahyîliyye dahi tecviz edilmiştir. Lâkin ba'zı ecille burada nefîs bir beyanda bulunmuş ve demiştir ki, niseb babından olanlar (.......) diye te'vil olunur ve müennes getirilmez, çünkü bir mevsuf üzerine cereyan ettirilmeyip câmidlere ilhak olunur. Sirafîden de şöyle nakl edilmiş: (.......) de (.......) nin sükutu mes'elesinde yaptıkları ta'lile kadh ederek demiştir ki, halbuki bunda iki vecih vardır: birisi. o meıyşet, ehline razıy olmuştur, onlardan hoşnud olarak kendilerine mülâzimdir. Onları bırakmaz, ayrılmaz ma'nasına olmasıdır. Diğeri de (.......) allâme, râviye gibi mübaleğa için olmaktır. Bir de şöyle tevcih olunmuştur. (.......) nın lüzumu (.......) nın sukutıyle binyeye halel vermemek içindir. (.......) ve (.......) gibi. Halbuki (.......) derler, müf'ıl ve mif'al babı müenneslenmez, maamafi (.......) gibi ba'zılarında (.......) idhal ettikleri de vardır. Sonra demiştir ki, kabule lâyık olan budur. Bunun hasılı bir kaç vechle cevabdır. BİRİNCİSİ, burada razıye nisbet babından değil, ismi fâıldir, ma'nanın lâzımı murad olunmuştur. Zira bir şey'e razıy olan ve dileyen ona mülâzemet eder, bu mecazı mürsel veya isti'aredir. İsnadda mecaz olup zikrolunan ma'na, hasılını beyan olmak da câizdir. İKİNCİSİ, (.......) mübaleğa için olmaktır. Bu da allâme gibi fe'al veznine muhtass değildir. Onun için râviye ile de temsil eylemiştir. ÜÇÜNCÜSÜ, mu'telde (.......) nın ilhakı binyeyi muhafeza için olmaktır. Mısakke, ya şâzdır yâhud mu'telli muza'afa benzetmektir (.......) Âlûsî bunu naklettikten sonra bunu hıfzet çünkü nefîstir, kitabların ekserîsi ondan halîdir, diye de bir ihtar yapmıştır. Bir çok hususta bu (.......) terkibi misal olarak zikredile geldiği için biz de bu izahı kaydetmeğe lüzum gördük. |
﴾ 7 ﴿