2

Sefere iylâfları yazın, kışın

(.......) evvelki iylâf yâhud ilâftan bedeli kül veya ba'zdır -ya'ni bilhassa o (.......) kış ve yaz rihletine iylâfları- kışın ve yazın göçe, sefere ülfet ettirildikleri veya daha ziyade ettirilmeleri için, yâhud kış ve yaz seferde vardıkları yerlerde ülfet ve ünsiyyete mazher edilmeleri için, yâhud kış ve yaz seferi hakkında etraf ile ülfetleşerek anlaşıp andlaşmaları, ahidleşmeleri için.

RIHLET: ma'lûm ki, göç, sefer demektir, iylâf ifalden olduğuna göre rıhlet onun mef'uli bihi, müfa'aleden olduğuna göre de «cârr» ın hazfiyle (.......) takdirinde mef'uli lehiddir. İşbu kış ve yaz İbn-i Abbastan rivayet edildiği üzere Kureyş ticaret için kışın Yemene, yazın da Şam tarafına Busraya sefer ederlerdi, kezâlik gerek ticaret ve gerek sâir maksadla yazın sayfiyye olarak Taife göçerler, kışın da Mekkeye göçerlerdi. Nakkaş tefsirinde dört rıhletleri olduğu zikr olunmuş, İbn-i Atıyye bu kavlin merdud olduğunu söylemiş ise de Bahirde der ki, redd olunması muvafık değildir, çünkü: Ashabi iylâf dört birader idi ki, bunlar Abdi Menaf oğullarıdır: Hâşim: Şam meliki ile itilâf ederdi, ondan atlar almış, onunla Şam ticaretine emniyyet bulmuştu. Abdi Şems Habeşe, Muttalib Yemene, Nevfel de Farise itilâf ederdi, bunlara «müttercirîn» denilirdi. Sair Kureyş tüccarları bu dört kardeşin atlariyle ticarete giderler, ondan dolayı onlara da tearruz olunmazdı. Ezherî «El'îlâf (.......) = ya'ni hufare denilen yasakcılıkla kuruyuşa benzer» demiştir. Böyle olunca bu dört biraderin hufaretinde (himayesinde) olarak tüccarın bulunduğu bu dört mevkı' ı'tibariyle Kureyşin dört rıhleti olmak (.......) diye ifade olunan iki rıhlete münafî de şâmil olabilir. Netekim şâir bu dört kardeşi medh ettiği şu beyitlerle bu ma'nayı anlatmıştır: (.......)

Bahrin sözü burada bitti. Yukarıda kayd ettiğimiz vechile Kamusta da tenzildeki «iylâf» ın ahd ve (.......) ma'nası beyan edildikten ve bu ahdi ilk alan Hâşim olduğu zikredildikten sonra Sûrenin meali şöyle îzah edilmiştir: Kureyş, Haremi şerifin sükkânı idiler, etraflarında halk vurulup çarpılırken onlar erzaklarının celbinde ve yazın, kışın seferlerinde emniyyetle gidip geliyorlardı. Bir arızaya uğradıkları zaman biz Allah’ın ehli haremiyiz diyorlar ve bundan dolayı kendilerine kimse tearruz etmiyordu, Haşım Şama iylaf ediyordu, Abdişems Habeşe, Muttalib Yemene, Nevfel Farise, sair Kureyş tüccari de bu

kardeşlerin tutamaklariyle bu şehirlere gidip geliyorlar ve o sayede onlara da te'arruz olunmıyordu, bu dört biraderden her biri kendi seferi nahiyesinin Melikinden bir ahd-ü eman vesikası almıştı (.......) Kamus tercemesi Okyanusun bunu iyzahında da mezkûr olduğu üzere Kureyş halkı ötedenberi ehli ticaret ise de ticaretleri hemen hemen Mekke ve etrafına munhasır gibiydi. İbtida Hâşim İbn-i Abdi Menâf Şam Melikinden ahd-ü eman almıştı. Bir def'a Hâşim Şam tarafına azimet edip vasıl oldukta şeref-ü şanı, Şamda hukümran olan Kaysarın mesmuu olup huzuruna da'vet ve riayet eylemişti. Hâşim bu vesiyle ile münasebet getirip Kureyş tüccarının ba'zı Yemen ve Hicaz emtiasiyle Şam ülkesine emn-ü selâmetle gidip gelmeleri için ahd-ü emanı mutazammın bir ruhsatnâme istemiş o da matlûbu üzere resmî bir vesika vermiş olmakla ondan sonra Kureyş tüccarı Şam tarafına ülfet ettirilir olmuştu, bunu gören biraderleri de zikr olunduğu üzere Habeşten, Yemenden, İrandan böyle birer ahd almışlardı ki, bunlar birer «kapitülasyon» demek olur, bu suretle Kureyş kabîlesi yaz kış sefrelerinde bu dört biraderin hufaret denilen delâlet ve himayesi namı altında emniyyet ile gidip geliyorlardı.

Bu iyzahlardan da anlaşılıyor ki, iylâf ta'biri iki haysiyyetle iki ma'na ifade etmiş oluyor. Birisi uyuşup anlaşarak bir ahd-ü i'tilâf akdetmek ki, bu ma'nada müfaale babından olan iylâf ve ilâf sarih, birisi de diğerini alıştıracak vechile hufare denilen delâlet ve himâye suretiyle koruyarak ülfete sevk etmektirki bunda da if'al babından olan iylâf sarihtir. Bu Sûrede bu kelimenin bedel tarikıyle iki def'a zikredilmesinden de her birinin bir ma'naya işaret olması muhtemil olduğu gibi İbn-i Âmir kıra'etide birincinin ilâf, ikincinin iylâf olmasında sarihtir. Bu i'tibar ile de mealde iylâf lâfzının bu iki ma'naya şamil olmak üzere aynen muhafazası lüzumu tebeyyün

eder. Bütün bu ma'nalarda (.......) de ticaret seferi ma'nâsı esas olmuş oluyor. Maamafih bu iylâf Kureyşe aid olmakla beraber seferin de mutlâka onlara aid olması lâzım gelmez. Bu hufâret suretiyle Kureyş başkalarını da sefer ve rıhlete iylâf etmiş olmak muhtemildir, bundan başka Fahri Râzînin ikinci bir kavl olarak zikrettiği vechile bu kış ve yaz rıhletinden murad sair halkın hac ve umre için Mekkeye sefer ve rıhletleri olmak, Kureyşin bu rıhlete iylâfından murad da emniyyet ve asayişi te'min ile âfâkıy halkı ona ısındıracak vechile rağbetin tezyidine hidmet etmek olabilir. Nazmın buna da ihtimali vardır, Fakat meşhur olan evvelkisidir.

Geçen tafsîlâttan da anlaşıldığı vechile Kureyşin bu rıhletlere ülfeti fîl vak'asından sonra başlamış değildir, Çünkü Hâşim ve biraderlerinin fîl vak'asından evvel, bu vak'anın ise hayli sonra Abdülmuttalib zamanında olduğu ma'lûmdur. Şu kadar ki, Ashabı fîl maksadlarına muvaffak olup da Kâ'beyi hedm etselerdi Kureyşin bu ehemmiyyeti ve bütün bu iylâf ve i'tilâf menfeatları fevt olacağı muhakkak olduğundan vak'anın bunları te'yid ve takviye etmiş olduğu da şübhesizdir. İki Sûre arasında asıl vechi münasebet de budur.

Şunu da nazarı i'tibara almak ıktiza ederki: mef'uli leh mutlâka husulî olmak lâzım gelmez. Illeti gaiyye, fâidei müterettibe kabîlinden binnetice husule getirilmek üzere tahsîlî de olur. Meselâ sevdiği için söyledi, denildiği gibi, sevdirmek için söyledi de denilebilir. Onun için (.......) Kureyşin o zamana kadar husule gelmiş bulunan iylâfı için demek olabileceği gibi o zamana kadar henüz tamamiyle husule gelmeyip daha ziyade ileride husulü muradı ilâhî olan ve yalnız Mekke ve Arabistan havalîsine değil, bütün cihana karşı ülfet ve i'tilaf ile yüksek bir medeniyyet emn-ü âsayişi teahhüd edecek mütekâmil bir iylâf ve te'lif dahi olurki bu da sade adî

ufak tefek ticaret işleriyle değil, Beyti şerifin ve risaleti Muhammediyyenin ve dîni tevhîdin kadrini hakkiyle bilerek ve hakikaten Beledi Emînin ve Haremi şerifin ehli olacak ahlak ve etvara sahib olarak ve Ashabı fîl gibi zuhuru melhuz mütecaviz düşmanlara karşı mücahede ve Allah’a kulluk için birleşerek (.......) mazmunu ile hareket etmek üzere yaz ve kış her mevsim için ıktizasına göre seferberlik edebilecek vechile bir iylâf ve ülfet hasıl etmekle, ya'ni dîni islâma sarılmakla olacaktır. Onun için burada bâlâda izah olunduğu üzere husule gelmiş bulunan iylâfın ve ticaretin de şükrü lâzım gelen bir ni'meti Rabbaniyye olduğuna işaretle beraber asıl ileride husulü matlûb olan yüksek iylâf ve i'tilâfın mebnası bulunan tevhidi ıbadet ve ubudiyyete sevk için iylâf ni'meti bilhassa ihtimam ifade etmek üzere takdim olunmuştur. Binaenaleyh sahib Keşşafın beyan ettiği vechile ma'nâ şu olur: Allahü teâlânın ta'dada gelmez sair ni'metlerini hisab edemeseler, düşünmeseler bile Kureyş hiç olmazsa sırf bu iylâf ni'meti için

2 ﴿