5

Namazlarından yanılmaktadırlar

(.......) ki, onlar namazlarından sehv etmişlerdir, yanılmışlardır- dînin direği ve kulların cemiyyeti kâlb ile huzuri hakka durarak bir yükselişi, likaullaha bir nevi' visali demek olan ve binaenaleyh onun zikriyle avn-ü ınayetinden ferden ve cemaaten meded ve hidayet alarak onun rızasına doğru yoldan tekarrüb etmek üzere emrine göre kulluk vazîfelerini ıhlâs ile yapmak için şevk-u intibah almak lâzım gelen namazlarından gaflet ile yanılmaktadırlar. Dikkate şayandır ki, namazlarında sehiv değil, namazlarından sehiv ile müâhaze buyurulmuştur. Çünkü ba'zan namaz içinde sehv etmek, yanılmak hasbelbeşeriyye ictinabı kabil olmıyan avarızdandır. Ondan dolayı Atâ İbn-i Dînardan merviy olduğu üzere denilmişti ki, hamd olsun Allah’a namazdan sehv ile müahaze etmemiş, «fîsalâtihim sâhûn» buyurmamış (.......) buyurmuştur. Namazdan sehv etmenin ma'nasında da müfessirînin bir hayli tafsîlleri vardır: Başlıca namazın ehemmiyyetinden gaflet edip onu gereği gibi ciddî bir vazîfe olarak yapmamaktır ki, kılınıp kılınmadığına aldırmamak, vaktına dikkat etmemek, geçip geçmediğine mübalât etmeyip vaktından te'hır eylemek, terkinden müteessir olmamak, kıldığı vakıt da Allah için halis niyyet ile kılmayıp dünyevî bir takım maksadlar, garazlar için münafıkane bir surette kılmak, açıkta el yanında kılarsa gizlide kılmamak, kıldıklarını da hakkın huzurunda hayatın ruhanî ve cismanî bütün tehavvülâtını temessül ettirecek bir teabbüd ve ta'zim olarak değil de Hazret-i Mevlânânın dediği gibi «ser bezemîn düm beheva» yâhud Türkçe bir ta'birde söylendiği

gibi «iki yatış bir kıntış bakış» tan ıbaret bir gösteriş veya bir eğlenti halinde yapmak suretine şâmil olur, söz musallî denilenlerde olduğu için büsbütün terk bu mevzu'dan haric olmak gerektir. Bu babda İbn-i Cerîr rivayet ettiği iki haberle de istidlâl eylemiştir. Birisi Sa'd İbn-i Ebî Vakkas radiyallahü anhten: demiştir ki, Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem Hazretlerine (.......) den sordum. Onlar namazı vaktından te'hîr edenlerdir buyurdu. Birisi de: Ebî Bertezel'esemî radıyallahü anhten: demiştir ki, işbu (.......) âyeti nâzil olduğu zaman Resulullah sallâllahü aleyhi ve sellem buyurdu ki, Allahü ekber, bu sizin için her birinize bütün Dünya kadar atıyye verilmekten daha hayırlıdır. Onlar o kimselerdir ki, namaz kılarsa namazının bir hayrı olacağını ummaz, terk ederse rabbinden korkmaz (.......) Bunda siyak-u sibâka nazaran kıldıkları bir kaç vakıt namazdan dolayı mağrur olup yanılıp da dîn ondan ıbaret imiş gibi sair ıbadet ve ubudiyyet vazîfelerini yapmıyanlar da dahil olur. Zira bir çok kerreler geçtiği üzere dînin ruhu Allah’ın emrine ıhlâs ile ta'zîm ve bütün havl-ü kuvveti ve ceza ve mükâfatı ondan bilerek onun namına halkına şefakat esasında toplanır. Onun için Kur’ân’da iymandan sonra salih amellerin esası olmak üzere namaz ve zekât beraber zikr oluna gelmiştir. Böyle iken dindar geçinen bir takım kimseler vardır ki, namaz kılar görünürler de sâde onunla bütün dînî vazîfelerini iyfa edivermişler gibi farz ederek yanılırlar, zekât gibi diğer vazîfelere ehemmiyyet vermez kaçınırlar, Allah için istemeği hoşlanırlar da Allah için cüz'î bir şey vermekten, Allah’ın kullarına yardım etmekten ve Allah’ın emirlerinin iyfası için lâzım gelen masraflara güçleri yettiği kadar iştirâk etmekten imtina' ederler. Halbuki böylelerle mescidler mamur olmaz. Çünkü Sûre-i Tevbede (.......) buyurulduğu üzere mescidleri ancak Allah’a ve Âhıret gününe

îman edip namazı dürüst kılan ve zekâtı veren ve Allahdan başkasından korkusu olmıyan kimseler ma'mur eder. Ve (.......) buyurulduğu üzere namaz fahşâ ve münkerden nehy eder olduğu ve böyle Allah’ın zikri olan namaz en büyük vâız olmak lâzım geldiği halde onun nehy-ü tezkirinden fahşa ve münkerattan vaz geçmiyen, salâh ve ubudiyyet vazîfelerini düşünmiyen, Allah için yardım borçlarını vermekten bile sakınan kimseler de namazın ma'nasından, nehy-ü tezkîrinden gaflet ederek namazlarından sehv etmiş olurlar. Maamafih bu âyetin mazmunu şu iki âyet ile de izah olunuyor:

5 ﴿