6Size dîniniz, bana dînim (.......) sizin olsun dîniniz -bana gerekmez âdet edindiğiniz o küfr-ü şirk i'tikad ve ibadeti, bütün mes'uliyyeti, hisabı, cezası, vebali ile sırf size âiddir, bana tecavüz edemez. Ya'ni ben ondan temamen berîyim. Binaenaleyh benden onun kabulünü asla ummayın. Müfessirînin ekserîsi demişlerdir ki, bu «leküm dînüküm» yukarıki (.......) kavliyle (.......) kavlini takrirdir. Ya'ni onların mazmunu olan kararı tebliğdir. (.......) bana da dînim -tevhid ve ıhlâs ile Allah’a ibadet ve tâattan ibaret olan (.......) buyurulan hak islâm dîni de benimdir, onun ecr-ü sevabı, kevseri de ancak bana âiddir, sizin ondan nasîbiniz yoktur. (.......) aslı (.......) dir, kesre ile iktifa olunarak mütekellim «ya» sı hazf edilmiştir. Bu da (.......) kavlini takrirdir, burada Fahrı razî, tefsirinde üç mes'eleden bahs eylemiştir: BİRİNCİ MES'ELE - İbn-i Abbas demiştir ki, Allah’a küfrünüz sizin, ona tevhid ve ıhlâs da benim, o halde onların küfürlerine izin verilmiş denilebilirmi? Hayır, çünkü aleyhissalâtü ves-selâm küfürden meni' için gönderilmiştir, ona izin vermesi nasıl tesavvur olunur? Ve lâkin maksud şu emirlerden biridir: Birincisi: bundan maksud (.......) gibi tehdiddir. İkincisi şöyle demek gibidir: ben sizi hak ve necâta da'vet için gönderilmiş bir Peygamberim, böyle iken mademki kabul edip bana ittiba' etmiyorsunuz o halde bırakın da beni şirke da'vet etmeğe kalkışmayın. Üçüncüsü: dîniniz sizin olsun eğer helâk sizin için bir hayr ise ona sarılın, ben dînimi bırakmam.- (Bu izah, dînin bütün ma'nalarını muhtevî olarak en meşhur ma'nası olan ve esası mebde' ve meâde müteallık i'tikad ve amele raci' bulunan millet ma'nasına göredir) bu ayetin tefsîrinde ikinci kavl: dîn, hisabdır. Sizin hisabınız size, benim hisabım banadır, hiç birimizin amelinden diğerine bir mes'uliyyet teveccüh etmez, demektir. Üçüncü kavl; dînden murad cezası, üzerine terettüb edecek ıkab veya sevabdır. Ya'ni sizin dîninizin cezası sizin, benim dînimin cezâsı benimdir, de. Onlara dînlerinin cezâsı olan vebal ve ıkab elverir, sana da senin dîninin mükâfatı olan ta'zim ve sevab yetişir. Dördüncü kavl: (.......) de dîn, mu'ayyen ukubet demek olan hadd olduğu gibi burada da ukubet ma'nasınadır: (bu, cezâ ma'nasından ehasstır, türkçemizde kullandığımız cezâ demektir) binaenaleyh ma'na şu olur: benim Rabbımdan gelecek ukubetiniz size, sizin putlarınız bir şey yapamaz, ben onların ukubetinden karkmam. Fakat Göklerin ve Yerin vâhidi kahharı olan rabbül'âlemînin ukubetinden sizin aklen dahi korkmamız lâzım gelir. Beşinci kavl: dîn (.......) gibi duâ ma'nasına gelir. Ya'ni sizin duânız, yalvarmanız sizin olsun, kâfirlerin duâsı ise dalâldedir, boşunadır, (.......) o taptıklarınıza ne kadar duâ etseniz onlar sizin duanızı eşitmez, bil'farz eşitseler bile, istediğinizi veremezler (.......) dir, bu kadarla da kalmaz, Kıyamet günü size zarar da ederler (.......) dir. Benim rabbım ise her şey'e habîrdir, îman edenlerin dileklerini verir (.......) buyuruyor (.......) buyuruyor, (.......) buyuruyor. Altıncı kavl: dîn, âdet ma'nasına gelir. Ma'nası: sizin eslâfınızdan ve Şeytanlardan me'huz olan o şirk âdetiniz sizin olsun, benim Melâike ve vahy ile Rabbımdan aldığım adetim de benim. Siz Şeytanlara ve ateşe kavuşuncıya kadar âdetiniz de durun, ben de Rabbıma, Cennet ve rıdvanına. İkinci mes'ele - (.......) hasr ifade eder, ma'nası sizin dîniniz sizedir, sizden başkasına değil (.......), benim dînim de banadır, gayrime değil (.......) demektir. Ve bu (.......) ye işarettir. Bu da başdaki (.......) emri mülâhazasiyle şöyle demek olur: ben böyle vahy-ü tebliğ ile me'murum, sizler de imtisal ve kabul ile me'mursunuz, ben mükellef olduğum vazîfemi yaptım, teklifin uhdesinden çıktım, sizin küfürde ısrarınızdan bana hiç bir zarar gelmez ihtimali yoktur, bütün zarar size âiddir (.......) Ancak Râzînin bu ifadesinde hasrın tasvirinde selbî cihetleri «sizden başkasına değil (.......), benden başkasına değil (.......) diye ta'mim, dolayısiyle olmuştur. Sevka nazaran izafet tarafeyn arasında olduğu için kasırlar da «sizedir bana değil, banadır size değil» diye evvelâ tarafeyn arasında tasvir olunmak zâhirdir. Râzi de buna bervechibâlâ sözünün nihayetinde işaret eylemiş demektir. Ebüssüud bunu daha vâzıh olarak şöyle tasvir etmiştir: sizin dîniniz ki, işrâkten ibarettir, o sizin için husule maksurdur, sizin umduğunuz gibi benim için husule tecavüz etmez, binaenaleyh ona boşuna ümidlerinizi, kuruntularınızı dakmayın, çünkü o muhalâttandır, benim dînim ki, tevhiddir o da bana maksurdur sizin için husule tecavüz etmez, çünkü siz onu muhâle ta'lık ettiniz ki, o muhâl benim sizin ilâhlarınıza ıbadet veya onlara istilâm etmekliğimdir. Öyle yaparsan biz de senin ilâhına ıbadet ederiz, diye bana va'd ettiğiniz de aynî işrâktir. Onların bir sene sen bizim ilâhlarımıza ibadet edersen bir sene de biz senin ilâhına ıbadet ederiz, demeleri de iki tarafın iki ıbadette şirketleri esasına mübteni olduğu için müsnedin takdiminden müstefad olan kasrın «kasrı ifrad» olması iycab eder. Bir de (.......) kasrı (.......) kavlini, bu (.......) kasrı da (.......) kavlini takrir olmak câizdir. Şöyle demek olur: bana ancak benim dînimdir sizin dîniniz değil (.......) Bu surette müsnedin müsnedi ileyhe kasrı olmuş olur. Üçüncü mes'ele - Yine Râzî der ki, nâsın bir mütareke sırasında bu âyet ile temessül etmeleri âdet olmuştur, bu ise câiz değildir, çünkü Kur’ân temsîl olunmak için (ya'ni mesel halinde söylenmek için) değil, tedebbür olunup da mucebince amel olunmak için indirilmiştir (.......) Âlûsî buna ilişerek şöyle demiştir: bunda ıktibas kapısını sedde bir meyil vardır, halbuki sahih olan ıktibasın cevazıdır. aleyhissalâtü ves-selâmın kelâmında, Sahabe, eimme ve tabiînin bir çoklarının kelâmlarında vâkı' olmuştur. Celâli Süyutînin de (.......) bir risalei kâfiyesi vardır (.......) Fakat ıktibasın cevazı da her yerde değil, münasib ve ihtirama münafi olmıyan mevrid ve ma'nâlarda olabileceğini unutmamak lâzım gelir. Râzî Kur’ân, temessül için indirilmedi demekle temessülü mutlak surette nefy etmiş görünüyor ise de tedebbür ve amel kaydini esas tutmuş olduğuna göre maksadı tedebbürsüz olan temessülü nehy etmek ve bundan dolayı bu âyet ile mütareke mevkıinde temessül tedebbürsüzlük olacağı için câiz olamıyacağını söyliyerek bu âyette mütareke ma'nâsı olmadığını ıhtar eylemek olduğu anlaşılır, netekim Âlûsî kendisi de mütareke ma'nası olmamasını tercih ile âyetin muhkem olduğunu tasrih etmiş ve demiştir ki, evlâ olan mensûh olmıyacak bir ma'na ile tefsîr olunmaktır, çünkü nesıh hılâfı zâhirdir, zaruret olmadıkça ona gidilmez (.......) Filvaki' Kâdî Beyzavî de şöyle demiştir: bunda ne küfre izin ne de cihaddan meni' yokturki kıtal âyeti ile mensûh olsun, meğer -allâhümme- mütareke ile tefsir edildiği takdirde ola (.......) Bu Sûreyi bevechiâtî Nasr Sûresinin ta'kıyb etmesi de bunun mensûh olmak şöyle dursun nasr ve fetih mukaddimatından olan mücahede kabîlinden olduğuna işaret eder. |
﴾ 6 ﴿