18O, kullarının üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır. Kısaca o kâdir, kullarının üstünde kahredicidir. Alttan tesir etmeye çalışır ve mağlub olması ihtimalli bir etkileyici değil; her yönden üstün, daima galip ve kahredici bir kâdirdir. Ne zararına karşı konulabilir, ne de hayrı engellenir; zarar, O'nun zararı; hayır, O'nun hayrıdır. Ve O fiilerinde hikmet sahibi; kullarının hallerinden haberdar ve bilendir. Hem tek hikmet sahibi ve haberdardır ki, O hikmet sahibi ve haberdar olmasaydı, hikmet ve hayır nişaneleri nereden gelirdi? Şu halde böyle zararları açan, hayrı kuşatan, kâdir (güçlü) ve kâhir (kahredici), hikmet sahibi ve haberdar olan bir Allah'ın karşısına başkası nasıl dost, yakîn edinilir de tek başına ve ortak olarak ilâh tanınabilir... Bu hakîm ve habîr fasılası (âyet sonu oluşu) ve bu hikmet ve hayır noktasında hikmet ilminin en mühim esasını teşkil eden hakkın şahidi ve menât-ı yakîn (kesin ilişki yeri) meselesi ile Muhammed aleyhisselâm'a ait peygamberliği yerleştirmek, tesbit etmek siyakında buyuruluyor ki, Ey Rasûlüm Muhammed: |
﴾ 18 ﴿