70Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: "Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!" Rivayet olunuyor ki, Bünyamin, Yusuf'a artık ben senden ayrılmam demiş. Yusuf da iyi amma babamın benden dolayı acı çektiğini biliyorsun, bir de seni alıkoyarsam acısını daha da arttırmış olacağız. Üstelik buna bir bahane de yoktur, ne var ki, sana hoş olmayan bir suç isnad edersem, ancak o zaman olabilir, demiş. O da ne istersen yap, hiç aldırmam, diye cevap vermiş. Bunun üzerine âyetteki çareyi anlatmış, o da hay hay, yap, demiş. Ne zaman ki, onların yüklerini hazırlayıp donattı; o sırada su tasını, kardeşinin yükünün içine yerleştirdi. Şüphe yok ki, bir misafiri uğurlarken yüküne bir şey koymak, onu ona hediye etmektir. Sikaye: Susak, maşraba, tas gibi, içine içilecek su konulan kaptır. Lâm-ı tarif bunun malum ve belli bir su kabı olduğunu gösteriyor ki, Bünyamin'i odasında yatırırken kullanılan ve sevgili bir kardeşe hediye edilmeye layık değerde olan bir su kabı olması gerekiyor. Nitekim çok kıymetli bir gümüş veya altın idi demişlerdir. Ve ifadenin dış görünüşüne nazaran Yusuf, bunu kendi eliyle koymuş, ilk seferde sermayeleri iade ederken olduğu gibi, uşaklarına koydurmamıştır. Şu halde onun oraya konuluşuna başka hiç kimse vakıf olmamış, ancak kafilenin geri çevrilmesine ve yüklerin araştırılmasına başka memurlar göndermiştir. Ki, sonra da bir münadi bağırdı: Ey kafile, siz mutlaka hırsızsınız! Düşünmeli ki, gördükleri bu kadar izzet ve ikramın arkasından, ansızın böyle bir teşhir ve itham ne kadar acı bir şeydir. Bu isnad belli olmayan herhangi bir nidacıya mal ediliyor. Bu şekilde çağırılmasını Yusuf'un öğrettiği açıkça belirtilmiyor. Fakat olayların gelişmesinin aldığı şekilden bunun da onun tarafından öğretildiği anlaşılıyor. O halde bu haydi dış görünüşüyle bir itham olsun, ancak su kabının çalınmadığını bilen Yusuf açısından bu bir yalan, bir iftira ve bühtan değil mi? Yusuf, buna nasıl izin ve cevaz vermiş olabilir? Burada bu soru önemli, cevabı da gayet incedir. Hakikatte bu şekildeki bir nida su kabı için geçerli değildir, ancak daha önce Yusuf'u babasından almış kaçırmış olmaları dolayısıyla doğrudur. O sabıkada bir rolü bulunmayan Bünyamin, zaten bunun kendisi hakkında bir muvazaa, bir danışıklı döğüş olduğunu bildiğinden, bu ithamı kendi üzerine almıyor, bundan memnun bile oluyordu. Fakat Bünyamin'e gizli olarak "Olup biteceklerden üzülme!" diye tembih eden Yusuf, kendisi böyle bir ceza ile kardeşlerinden intikam mı almak istiyordu? Hayır, ilerde de göreceğimiz şekilde Yusuf, onlardan kendi hakkını affetmişti. Lâkin onların yaptıkları işlerde bir de Allah hakkı vardı ki, onu affetmek Yusuf'un elinde değildi. Ancak o, kardeşlerinin Allah katında da affa uğramalarını istiyordu. Bundan dolayı bu konuda kendisini tanıtmadan önce, Allah'ın hakkı namına tarizli bir uyarıyı içeren o suçlama ile ciddi bir pişmanlık duygusuna sevketmek ve onları bütün yaptıkları için tevbeye yönlendirmek için Bünyamin'in bu şekilde kalmasını temin ettiği gibi, onların da tevbekar olarak hakka yönelmelerini hazırlamış olacaktı. Gerçekten de bundan sonraki gelişlerinde nasıl bir kalb yumuşaklığı ile ne kadar saf ve temiz düşüncelerle dönüp geldiklerini göreceğiz. İşte gerçekte bu olay, böyle ledünnî birtakım hikmetleri içeren Rabbanî bir ceza, ilâhî bir terbiye olacak ve bu arada babalarına verdikleri taahhüt ve misakın mesuliyetinden de kurtulacaklar. Çünkü babaları "ancak her taraftan kuşatılır ve çaresiz kalırsanız" demişti. İşte bu istisna böylece gerçekleşecekti. Böyle içyüzünde şefkatli bir mazeret, dış görünüşünde acı bir itham olan bu nida karşısında nasıl bir dirayet ve metanet gösterdiler? |
﴾ 70 ﴿