18İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın. her ne söz atarsa, yani gerek hayra ve gerek şerre dair, ağzından ne çıkarırsa herhalde yanında bir murakabeci, ne yaptığını ne söylediğini gözeten bir murakıp hazırdır. Hiçbir dediğini kaçırmadan kaydederlerken Allah ona her yakından daha yakındır. Bu sırada insanın nefsinde onların da bilemeyecekleri gizlilikleri bilir. Dilediği tesiri yapabilir. Şu halde o meleklerin zaptedip kayda geçmesi onun ihtiyacından değil kulların geleceği için hikmete bağlıdır. Keşşaf'ta der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'den şöyle rivayet edilmiştir. "İki meleğin oturduğu yer, ön dişlerinin üzeri, dili onların kalemleri, tükürüğün de mürekkebleri, sen ise lüzumsuz şeyler peşinde akıp gidiyorsun, ne Allah'tan utanıyorsun ne onlardan." Bu âyetin zahirinden anlaşıldığına göre bu melekler, ağızdan çıkan her sözü yazarlar, bunun delaletinden, fiilleri de yazdıkları anlaşılıyor. Öncesine göre getirilişinden de nefisteki vesveseler gibi bazı şeylerin Allah'a malum olmasıyla beraber, onlardan gizli kaldığı anlaşılmıştı. İmam Malik herşey yazılır. Hatta hastalıktaki iniltisi bile demiştir. Fakat bundan anlaşılan dışarıya çıkan herşey demektir. Akaid kitaplarından Cevhere ve şerhi Lakkânî'de Alûsî'nin nakline göre şöyle denilmiştir. İtikad etmek vacip olan şeylerden biri de şudur: Allahü teâlânın öyle melekleri vardır ki kulların fiillerini gerek hayır gerek şer, gerek onların dışında olsun, gerek söz olsun, gerek amel, gerek itikat, gerek niyet olsun, gerek azim, gerek karar verme, hepsini yazarlar. Allahü teâlâ onları onun için seçmiştir. Gerek kasten ve bile bile işlesinler gerek dalgınlıkla ve unutarak yapsınlar, gerek sağlıklarında meydana gelsin, gerek hastalıklarında, işlerinden hiçbir şeyi ihmal etmezler. Nakil ve rivayet alimleri böyle rivayet etmişlerdir. Demek ki niyet, azim, karar mertebelerine gelmeyen vesveseler yazılmaz. Bu bakımdan "Nefsinin ona verdiği vesveseler", niyet ve kast mertebesine içten konuşmalar, kararı olmayan soyut hatıralar olmuş olur. İçten kendi kendine konuşmanın hiç yazılmadığını bildiren eserler de vardır. Nitekim, Beyhaki Şuab'da Huzeyfe b. Yemam (radıyallahü anh)'da şöyle rivayet etmiştir: Sözün yedi kilidi vardır. Onlardan çıktığı zaman yazılır. Çıkmazsa yazılmaz, Kalp, küçük dil, dil, iki çene, iki dudak. Bu "Her ne söylerse" ifadesinin zahirine uygundur. İmam Malik'in sözü de bunu andırır. Bazıları mübahların yazılmadığını, ancak sevab veya, azabı bulunanların yani sorumluluğu olanların yazıldığını söylemişlerdir. Biz ortaya çıkan her fiil ve sözün yazıldığı, gizli kalanlardan yazılmayanlar bulunduğu, bununla birlikte hafızaya geçenlerin yazılmış demek olduğu görüşündeyiz. Sonra burada âyetin ifade üslubuna dikkat edilirse bu tesbit ve kontrol altında insan gıyabında biyografisi yazılan bir şahıs durumunda değil, ya sorgulayan birinin huzurunda ifadesi kaydedilen ve gönlünden heyecanlar ve vesveseler geçen bir suçlu, yahut ölmek üzere bulunup başı beklenen bir hasta gibi tasvir edilmiş ve öyle bir anda gerek korku, ve gerek ümit açısından Allahü teâlâ'nın ilmi ve yakınlığı anlatılmıştır. |
﴾ 18 ﴿