14

Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından (sizinle savaşmak isterler). Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalbleri dağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.

Onlar toplu olarak, yani münafıklar ve o kâfirler, hepsi birlikte toplanarak sizinle çarpışamazlar ancak sağlam mevkilerde, kale ve siper gibi icabında sığınmak için sağlam yapılmış sığınaklı köyler ve kentlerde yahut duvarlar arkasında: Sûrlar, hisarlar ve siperler içinde saklanarak harp ederler. O halde harb olunca onlardan korkmamak, onları oralardan çıkarmak veya içlerinde yakalamak için "Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın..." (Enfâl, 8/60) emri gereğince kuvvet, alet ve vasıta hazırlamak, bununla beraber sûrenin başında zikredildiği gibi, o alet ve vasıtalara güvenmeyip yalnız Allah'a kalbi bağlamak gerekir. Bir na'tında Nazîm der ki:

Hükmün yürütür aşk vuhûş ile tuyûra

Yok emrine serkeşlik eder mâde vü nerde

Bî zûr-i sipeh aşk eder âlemi teshir

Ne zirh ü ne migferde ne tig u ne siperde.

"Aşk, vahşi hayvanlar ve kuşlara da hükmünü yürütür.

Aşkın emrine ne erkek ne dişi karşı çıkamaz.

Asker gücü olmaksızın aşk, âlemi büyüler.

Ne zırh, ne miğfer, ne kılıç ne de siper."

Beisleri aralarında şiddetlidir. Be's güç, kuvvet, hızlı savaş, sıkıntı ve azab gibi bir kaç mânâya gelir. Burada müfessirler üç mânâ üzerinde durmuşlardır.

1- Onların kuvvetleri, harp ve vuruşları kendi aralarında şiddetlidir. Yani kuvvet ve yiğitlikleri birbirleriyle çarpıştıkları zamandır. Yoksa Allah için cihad eden müminlerin karşısında harb meydanına çıkacak olurlarsa, o kuvvet ve şiddetleri zayıflık ve yenilgiye dönüşür. Onun için sizinle meydan harbinden kaçar, sığınak ve siperlere girerler.

2- Mücâhid'den yapılan rivayete göre de, onların kuvvet ve şiddeti, kendi aralarında harb lakırdısı ettikleri esnadadır. Yani bir araya toplandıkları zaman birbirlerine şöyle asarız, şöyle keseriz, şöyle biçeriz gibi yiğitlik ve kuvvet taslayarak laf ederler, tehdit savururlar fakat siperler, duvarlar arkasından meydana çıkamaz, sinerler. Onun için şiddetleri kendi aralarındadır. Hakiki müminlere karşı değildir.

3- İbnü Abbas da şöyle nakletmiştir: "Bunun mânâsı, birbiriyle sevişmezler, boğuşup dururlar, dahili durumları perişandır." Buna göre şu izah onun tefsiri demektir. Sen onları toplu sanırsın halbuki kalbleri dağınıktır. Her biri başka havada, başka arzu peşinde, kendi zevk ve duygusuna göre ayrı fikir ve görüşte perişandır. Bir fikir etrafında toplanıp da gönül birliği ile hareket edemezler. Fırsat buldukça birbirlerine karşı hıyanet ederler. Böyle bir ordu ise dışardan ne kadar toplu ve kuvvetli görünürse görünsün, hakikatte o bir ordu ve topluluk değil, cüzleri arasında birleşme ve irtibat bulunmayan bir kül yığını gibi hafif rüzgarla savrulacak kuru bir kalabalıktan ibaret demektir. "Şettâ", dağınık ve perakende mânâsını ifade eden "Şetît"in çoğuludur. Merîz Merzâ gibi. Bu dağınıklık onların akıllarını kullanamaz bir topluluk olmaları sebebiyledir. Sırf dünya muhabbetiyle nefislerinin şehvet, arzu ve duyguları arkasından gittiklerinden akılları kalmaz, makul hareket etmezler ve hakkı tanımazlar. Böylece tefrika, kalblerin dağınıklığı, Allah'tan başkasından korkmak, sadakat ve fedakârlık göstermemek gibi sıfatları taşırlar. Bunun, kendilerini zayıf duruma düşüreceğini ve kuvvetlerini perişan edeceğini aklen bilseler bile, yine de onun gerektirdiği tarzda hareket edemezler. Çünkü hakkı sevmezler, onun için de cezasını çekerler.

14 ﴿