11

Size Allah'ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah'a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel rızık vermiştir.

Genişliği bulunan kimse genişliğinden infak etsin, bu âyet bütün nafaka meselelerinde uygulanabilir bir hükümdür. Yani emredilen infaklardan hangisi olursa olsun infak ile sorumlu bulunan kimsenin, hali vakti müsait olup da malca genişliği varsa genişliğine göre nafaka versin. Bütün genişliğini versin değil, genişliğinden yani "Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar." (Furkan, 25/67) âyetini unutmayıp ne israf ederek ne de kısarak değil, orta bir yol tutarak uygun olanı versin rızkı kısılmış olan kimseler de Allah'ın ona verdiğinden infak etsin; orta halli olan orta halli, az olan da az versin. Çünkü Allah kimseye verdiklerinin dışında bir şey teklif etmez; her hususta böyle olduğu gibi infak teklifleri de böyledir. Zengin zenginliğine göre, fakir de fakirliğine göre sorumlu olur. Borç bulabilirse sonradan vermek üzere iyi niyetle borç eder. Bu da bir bakıma Allah'ın ihsanı sayılır Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır. Binaenaleyh fakirler ve fakir aileleri de bulabildiklerine kanaat ederek ve sabrederek ilerisi için Allah'tan ümidi kesmemeli, zenginler de böylelerini ihmal etmemeli, zekat, sadaka ve yardımlarıyla gözetmeli, zengin ve fakir hepsi Allah'tan korkarak çalışmalıdırlar.

Kadın, aile ve infak işlerinde bozukluk, ahlâksızlık, idaresizlik, Allah'ın emirlerine isyan ile haksızlık ve azgınlığın; bir toplumun, bir medeniyetin bir memleketin yok edilmesine yol açan sebeplerden olduğu anlatılmak suretiyle bu sûrede yer verilen hükümlerin bir taraftan önceki Teğâbun Sûresi'ne bir taraftan de gelecek olan Tahrim Sûresi'ne bağlanmak üzere buyuruluyor ki:

Yukarılarda da geçtiği gibi karye, Kur'ân'da köy, şehir, ve memleket gibi cemiyyet ve medeniyyet mahalli olan yerlere ve halkına denir. Bu kelime esasen toplanmak mânâsından alınmıştır. Rağıb der ki: "Karye, insanların toplandıkları yerin ve insanların tamamının ismidir ve bu mânâlardan her biri için kullanılır.”..... “Şehre sor.." (Yusuf, 12/82) âyetindeki "karye" kelimesini müfessirlerin çoğu, şehir halkı diye tefsir etmişlerdir. Bazıları da demiştir ki: "Hayır burada karye, kavmin kendisidir.”..... “Allah öyle bir kenti misal olarak anlattı: Güven içinde, huzur içinde idi; her yerden rızkı bol bol kendisine geliyordu.." (Nahl, 16/112), "Nice şehirler var ki... " (Muhammed, 47/13) âyetleri bu minval üzeredir.

"O kurayı helak edecek değildi." (Hûd, 11/117) sözünde ki kura da o, medeniyyet yeri olan şehrin, memleketin ismidir. "O kura halkı..." (A'râf, 7/96); "Şu, halkı zalim olan karyeden.." (Nisâ, 4/75) âyetleri de böyledir. Kadılardan biri Ali b. Hüseyn (radıyallahü anh)'in yanına gelip Allahü teâlâ'nın "Onlarla, içinde bereketler yarattığımız memleketler arasında, görünen şehirler var ettik..." (Sebe', 34/18) âyetinden haber ver, bunun hakkında âlimlerimiz yani ehl-i beyt âlimleri ne diyorlar? diye sormuş. Onun da cevaben Mekke dediğinin hikayesi şöyle nakledilmiştir: "Sonra gördün mü? dedi. "Neyi" dedim. "Ancak adamları kasdetti." dedi. Bunun üzerine ben "O Allah'ın kitabında nerede?" diye sordum. Cevaben dedi ki: "Allahü teâlâ'nın "Nice kentler, Rablerinin ve O'nun elçilerinin emrine başkaldırdı..." kavlini işitmedin mi?" Kısacası burada karye, bir medeniyet merkezi olan şehir, hatta şehirlerin oluşturduğu memleket halkı, kavim veya hükümdarlar mânâsına "şehir halkı" demektir. Çünkü Allah'ın ve peygamberlerinin emirlerine karşı gelerek isyan etmek, mekanın değil, o mekanda bulunanların işidir. Azabı tadan onlardır. Onların yüzünden memleketlerinin de harap olduğuna işaret için karye denilmiştir. Azgınlık, dikbaşlılık demek olan utüvv'den bir zikir, hiç unutulmayıp gereğince amel edilmesi lazım gelen bir öğüt, Kur'ân, yahut bir müzekkir; öğüt verici, ihtar ve nasihat edicidir. Bu surette yukarıdaki zikri beyan etmektedir, evvelki surette ise, "Bir peygamber gönderdi." mânâsıyla inzalden bedeldir. Resulden murad, Resul-i Ekrem Muhammed Mustafa (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır. "Resul" kelimesindeki tenvin, yücelik ifade etmektedir. Peygambere nazaran Resul de, Cibril'dir.

11 ﴿