6O seni yetim bulup da barındırmadı mı? "Seni bir yetim bulup da barındırmadı mı?" Yüce Allah'ın güzel isimleriden biri de "Vâcid" ism-i şerifidir ki vücud, vicdan vecid (vâv'ın üç harekesiyle) mastarlarının ism-i fâilidir. Bunun asıl meşhur mânâsı varlık, buluş ve zenginliktir. Yüce Allah vücudun da, vicdanın da, ilmin de, vücdün yani zenginliğin, kudretin sahibi ve faili mânâsına "Vâcid"dir. Yüce Allah'a "Mevcud" denilmesinin caiz olduğunda müteahhirin (son devir âlimleri) ittifak etmişler ise de "mevcud" kelimesi bir ism-i mef'ul olup yok iken vücut verilmiş şeylerde yani sonradan olma şeylerde kullanıldığı için mütekadimin (önceki âlimler) içinde Allah'a "mevcud" denilmesinden çekinenler olmuştur. Bize nakledilen Allah'ın güzel isimleri arasında da "mevcud" ismi bulunmayıp "Vacid" ve "Hak" isimleri vardır. Vâcid ile Mevcud karşılaştırıldığında en açık olan mânâ; vacid, mevcudun faili, varlığın sahibi, veya var olmanın faili yani mucid (var eden, vücuda getiren) mânâsına olmaktır. Fakat fiili ona vücut verdi, onu var etti mânâsına meşhur olmadığından üç harfli fiilden türetilen "mevcud" ism-i mef'ulü (edilgen ortacı)nü kural dışı olarak "icad"ın ism-i mef'ulü (edilgen ortacı) yerinde düşünmüşler, buna göre "vacid"in de kural dışı da olsa "mucid" mânâsına düşünülmesi gerekirken bunu söylememişler ve burada Allah'ın yaptığı söylenen fiillerini de "bildi" mânâsına tefsir ederek "bildi, bilir" mânâsı vermişlerdir. Kulların yaptığı söylenen bulma işi, tesadüf etme ve "ef'âl-i kulub"tan ilim yani bilmek mânâlarına gelir. Fakat insanların buluşundan önce de, bilişinden önce de yokluk veya bilmeme durumları vardır. Yüce Allah hakkında ise bu düşünülemeyeceğinden mutlak mânâda bilmek şeklinde tefsir olunmak gerekeceğini söylemişlerdir. Buna göre mânâ, "seni bir yetim bilip yahut yetim iken bilip de barındırmadı mı?" demek olur. Lugat itibarıyla nin öznesine vacid, mef'ulü (tümleci)ne "mevcud" denilmek doğru olur. Bu itibar ile, ve fiilerinin faili olan yüce Allah "vacid", mef'ulü ve muhatabı olan Hazret-i Peygamber "Mevcud" olmak gerekeceğine göre mânâ; "Rabb'in seni yetim olarak mevcut edip de barındırmadı mı?" yani, yetim edip de barındırmadı mı? meâlinde olması yakışmaz değil ise de, dilde fiilinin böyle icad, yani mevcut etme mânâsına kullanılması kurala uygun olmadığından dolayı tefsirciler, bu yönü nazar-ı itibara almamış, "bulmak" mânâsından istiare olarak bir mef'ul (tümleç) alan, doğrudan doğruya iki mef'ul (tümleç) alan "efal-i kulub"tan "bilmek" mânâsına olmasını uygun bulmuşlardır. İstiare olması, "bulmak" dediğimiz tesadüf etme mânâsıyla vicdan, kendisinden önce bir yokluk olmasını veya araştırmayı gerektireceğinden dolayı yüce Allah hakkında imkansız olmasından, fakat Allah'a nisbet olunan buluş, varlık ve zenginlik, ilk olarak vücuda getirmek ve yaratmak mânâsına olabileceği gibi seçmek mânâsına da olabilir. Burada fikrimizce bunun en uygunu bu fiillerin seçmek mânâsına olmasıdır. Zira birçok mevcutlar arasından birini alıp seçmek, kıymetli bir şey arayıp bulmak mânâsına benzetme ve temsil suretiyle ifade edilmekte önemi gösteren bir belağat nüktesi vardır. Bu üç âyetten her birinde de böyle gittikçe yükselen bir seçip alma mânâsı vardır. Nitekim bu seçme mânâsına "yetim" lafzında son derece güzel bir işaret bulunduğunu hatırlatmışlardır. Zira asıl yetim, küçükken babadan öksüz kalan demek olup bunda tek başına yalnız kalmış olmak mânâsı vardır. Onun için tek ve benzersiz veya pek az bulunur kıymetli şeye de yetim denilir. Benzeri yok gayet kıymetli inciye "dürr-i yetim" denilmesi de bundandır. Siyer'de bilindiği üzere Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) babası Abbdullah b. Abdülmuttalib'ten yetim olarak dünyaya gelmişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in dedesi Abdülmuttalib, oğlu Abdullah'ı hurma almak için Medine'ye göndermiş, Abdullah orada vefat etmişti. O sırada Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem) henüz ana karnında altı aylık bir yavruydu. Dolayısıyla doğarken yetim olarak doğmuştu. Anası Hazret-i Amine ile beraber dedesi Abdülmuttalib'in yanında idi. Sonra altı yaşında iken annesi de vefat etti. Daha sonra da sekiz yaşında iken dedesi Abdülmuttalib vefat etti. O vakit de onun vasiyeti ile amcası Ebû Talib vasisi olarak onun sorumluluğunu yüklenip yanına aldı. Güzel baktı ve çocukluğunda da kendisinde diğer çocuklarda görülmeyen olağanüstü durumlar görüldüğü için ona çok özen gösterdi. Rivayet edildiğine göre Ebû Talib bir gün kardeşi Abbas'a - Kardeşim, dedi, sana Muhammed'den gördüğümü haber vereyim mi? dedi. Abbas: "Evet" deyince: - Ben, dedi, onu himayeme aldım. Gece ve gündüz bir an ondan ayrılmaz oldum. Onu kimseye güvenip bırakamıyordum. Hatta kendi döşeğimde uyutuyordum. Bir gece soyunup benimle beraber uyumasını söyledim. Baktım, yüzünde bir hoşnutsuzluk var. Benim isteğime karşı çıkmak da hoşuna gitmedi. "Amcacığım, yüzünü benden çevir de soyunayım. Çünkü ben vücuduma bakmandan hoşlanmam." dedi. Sözüne şaştım. Gözümü çevirdim, döşeğe girdi, ben de girdim. Baktım ki aramızda bir örtü var. Vallahi ben onu döşeğime koymamıştım. O gayet yumuşak, miske batırılmış gibi hoş kokulu idi. Vücuduna bakayım diye gayret sarfettim, bir şey göremedim. Çok vakit de ben onu döşeğimden kaybederdim. Aramaya kalkardım, kalktım mı "ha amca, ben buradayım" derdi. Dönerdim ve çok zaman ondan hayret ettiğim bir söz işitirdim. Bu da geceden biraz geçince olurdu. Bizler yemekte içmekte besmele çekmez, elhamdülillah demezdik. O ise yemeğe başlarken "Tek olan Allah'ın adıyla" derdi. Yemeği bitirince de "el-Hamdülillâh" derdi. Ben ona şaşardım. Kendisinde ne bir yalan, ne bir gülmek, ne de bir cahillik gördüm. Çocuklar oynarlarken de onlarla beraber durmazdı. Ömrüme yemin olsun ki bu, büyük bir feyzden bir alâmettir. "Daha beşikte iken parlak deliller halindeki şeref işaretleri, dedesinin saadetini artırıyordu." ÎVÂ, bir şeyi diğerine katmak, geri çevirmek mânâsından bir yurda, bir barınağa kondurup barındırmak demektir. Yüce Allah Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'i önce babadan yetim olarak vücuda getirmiş iken güzel bir şekilde barındırmış, sonra anadan, sonra dededen yetim etmiş yine barındırmış, böylece gittikçe sonunu önünden daha hayırlı yapmak üzere terbiye edip seçmiş, hiçbir zaman terk edip de bırakmamıştır. Demişlerdir ki: Burada edebi tefsirlerden olmak üzere sözünde "dürr-i yetim" (eşsiz inci) mânâsına da işaret vardır. Şöyle demek olur: Seni halk içinde benzersiz, imkân sedefinde eşsiz olarak seçip de kalbini kendisine çevirmek suretiyle koruma ve himayesinde barındırmadı mı? Şüphesiz ki barındırdı, değil mi?  | 
	
﴾ 6 ﴿